28 Ekim 2012 Pazar

Hayat bir film!


28 Ekim Pazar, saat 4 civarı :

Anne ile oğul mutfakta, masada oturuyorlar. Beraber hazırladıkları elmalı turta fırında, etrafa mis kokularını yayıyor. Anne yazılı soruları hazırlıyor, oğul mırıl mırıl test çözüyor. Baba içerde, oturma odasında kitap okuyor. Ev pırıl pırıl, tertemiz. Havada batmadan son ışıltılarını yayan güneşin kızıllığı... Sessizlik, dinginlik, huzur... Anne kendini bir film karesinde zannediyor. Romantik komedi tadında yumuşak, hoş bir film.

28 Ekim Pazar, saat 5:30 civarı :

Yarım saat kadar önce gelen komşu çocuğunun sesini duyar duymaz test kitabını fırlatıp atan oğul, arkadaşıyla ortalığı birbirine katarak oyun oynuyor. Artık o tertemiz evden eser yok, her taraf dağılmış. Çıkardıkları korkunç gürültü de cabası. Pişen turtadan bir tabağa koyup karşı komşuya da ikram etmek gibi iyi niyetlerle dolu olan anne kuryelik için oğulu seçerek ne büyük bir hata yaptığını ne yazık ki çok geç anlamış. Çünkü kuduruk, elindeki tabağı nasıl tuttuğundan bihaber oğul, turtaları kapının önüne boca etmiş. Anne ha gayret yerleri temizliyor. Baba işin kolayını bulmuş, yaygaradan kaçmak için çoktan evden firar etmiş. Evet,anne kendini hala bir film karesinde zannediyor ama artık daha çok bir gerilim filmi.

16 Ekim 2012 Salı

Kutlu günler

Bu yazıyı, buraya yolu düşenler arasında, önemli günleri geç farkettiğinde benim gibi hayıflananlar vardır belki diye yazıyorum. Kutlu günlerin, Zilhicce'nin ilk 10 gününün birincisi bugün. Önümüzdeki 10 gün Kuran'da yeminle anılan ve Peygamber Efendimiz'in "Allah'a ibadet edilecek günler içinde Zilhicce'nin ilk on gününden daha sevimli günler yoktur." dediği günler. Yine Peygamber Efendimiz bu günler için, "Zilhicce'nin ilk günlerinde tutulan oruç, bir yıl oruç tutmaya, bir gecesini ihya etmek de Kadir gecesini ihya etmeye bedeldir." buyuruyor. Ve tabii her şeyden önce farz namazları aksatmadan kılmak gerekiyor bu günlerde. Mümkün olduğu kadar dünyevi işlerden uzaklaşmak, hatta bayram hazırlığının bu günleri meşgul etmesine izin vermeyip daha önceden tamamlamak, bir nevi Ramazan'ın devamı sayılan bu günleri gerçekten Ramazan havasında geçirmek en güzeli. Özellikle de arife günü çok kıymetli, heba etmemeli. Bir de Peygamber Efendimiz bu günlerde çokça Sübhanallah, Elhamdülillah, Lailaheillallah ve Allahuekber tesbihlerine devam etmemizi tavsiye ediyor.

Burda yazdıklarımı yapabilmeyi nasip et Allah'ım!

15 Ekim 2012 Pazartesi

Kısa pantolon hakkında sorular, sorunlar . . .


Hani çok eskilerin kullandığı bir tabir vardır ya, daha çok kitaplarda geçer, "Bilmem ne olayı olduğunda ben daha kısa pantolon giyiyordum" derler yaşlarının o dönemde küçük olduğuna gönderme yaparak. Benim aklıma takılıyor şimdi, kısa pantolondan uzununa geçmek için aranan şartlar nelerdi acaba? Eski Türkler'deki gibi bir kahramanlık gösterince mi bu imtiyaz verilirdi bir oğlan çocuğuna yoksa buluğa erdiğinin işaretleri takip edilir de haydi bakalım sünnet birdi, uzun pantolon da iki, erkekliğin hayırlı uğurlu olsun mu denirdi? O dönemki kız çocuklarının merasimle çarşafa girdikleri gibi bir merasim düzenlenir miydi acaba? Bir de uzun pantolona geçene kadar bu garipler kışın soğuğunda çıplak bacaklarla titremezler miydi? Yani neydi?

Fotoğraf : Pinterest

11 Ekim 2012 Perşembe

Blogun her köşesinden bir kedi çıkıyor, daha ne soruyorsam?




Geçerken şöyle bir uğradım.

Bu arada kedilere hayran olduğumu daha önce söylemiş miydim?


8 Ekim 2012 Pazartesi

Bir anneyi en çok ne mutlu eder?


Cevap: Veli toplantısında öğretmenden, "Mehmet Deniz çok zeki bir çocuk, özellikle matematiğe müthiş bir yeteneği var." cümlesini duymak.

6 Ekim 2012 Cumartesi

Hoş geldin :)


Biraz ani oldu gelişin
Geleceğini günlerdir söylüyorlardı da gerçi
Daha sürer diyorduk
Hemen bu sabah beklemiyorduk sanki
Üstelik sen ne var ne yok toplamış gelmişsin
Yağmur kokun, serinliğin...
Kalıcısın bu sefer, besbelli
İyi yaptın 
Hoşgeldin 

Fotoğraf : Pinterest

4 Ekim 2012 Perşembe

İçimdeki tembel Özlem'e ithafen...


Şu kavga bir bitse dersin
Acıkmasam dersin
Yorulmasam dersin
Çişim gelmese dersin
Uykum gelmese dersin
Ölsem desene...

                               O.VELİ

2 Ekim 2012 Salı

Annemin face macerası



Yıllardır annemlerde bir bilgisayar var. Bu bilgisayarı babam sadece kırk yılda bir yazı yazmak için kullanırken annemin toz almak dışında kendisiyle bir münasebeti olmamıştı. Bir de kardeşim her tatile geldiğinde bilgisayara internet bağlantısı çekilir, o gittiğinde geri kaldırılırdı. Bu sene durmadan bağla çıkar, ne uğraşacağız, kalsın internet dediler. 

Bir gün annem, "Evde çok sıkılıyorum, tv.de de izleyecek bir şey yok, şu internetin başına oturup saatlerce kalkmıyorsunuz, ilginç bir şeyler var orda herhalde, bana da öğret de ben de bakayım." dedi. Böylece annem google olayına ilk adımı atmış oldu. İşte neyi merak ediyorsan buraya yazacaksın, çıkan sonuçları açıp okuyabilirsin falan dedik,gösterdik. Fakat google annemi bir süre sonra kesmez oldu,haklı da tabii. Neyi merak edip arayacak ki sürekli? 

O zaman "Gel sana bir facebook hesabı açalım, böylece en azından oğullarının ne yaptığını görür, onlarla iletişim kurabilirsin." dedim. Önce bir e-mail hesabı, ardından bir face hesabı açtım onun adına. Gösterdim nasıl arkadaşlık talebinde bulunacağını, arkadaşlarının yazdıklarını nasıl okuyacağını. Ama bir süre sonra bu da anneme yetmez oldu. "Herkes bir sürü şeyler yazıyor, fotoğraflar koyuyor, bana da göster, ben de yapayım." dedi. "Tamam" dedim,oturduk başına bilgisayarın. Yalnız öğrencimin bu konuda temeli sıfır. Ben uzun uzun anlattım şunu şuraya kaydedeceksin, ordan da şuraya aktaracaksın falan filan diye, o da her adımı tek tek not aldı kağıtlara. Onun yazdıklarının uzunluğuna bakınca bize bu kadar basit gelen şeyler meğer ne karmaşık ve çokmuş diye hayrete düştüm. 

Yavaş yavaş kaptı bu işi annem. Arada tıkanıp kaldığı zamanlar da oldu tabii. Bir kere bana telefon açıp, "Face'de bir resmin altında 'beğen' yazıp duruyordu, ısrarına dayanamadım beğendim, şimdi de sürekli 'beğenmekten vazgeç' yazıyor, ne yapacağımı şaşırdım." demesini asla unutamam herhalde :) Ama sonuçta ısrarlı bir azmin sayesinde annem şimdi sıkı takipçileri olan tam bir face kurdu. Öğrencimle gurur duyuyorum :)

Haşiye : Bu yaz, babam gözlerindeki rahatsızlıktan dolayı araba kullanamaz olunca tek çare annemin şoför koltuğuna oturması oldu. Daha önce direksiyona elini bile değdirmemişken, bu işin üstesinden gelip gelemeyeceğinden çok endişe duyarken ve üstelik arabaları nerdeyse antika statüsündeyken annem çok kısa sürede bu işi de başardı. Sanırım bu konuda da hocası olan kardeşimi gururlandırdı. 

Çok iş var bu annemde benim, çok!

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails