29 Haziran 2011 Çarşamba

Yolculuk vakti



1,5 yıllık blog yazarı,4,5 yıllık blog okuru olarak blog dünyasının en sevmediğim dönemi,yaz dönemi başlıyor.Okulların kapanmasıyla herkes tatile,oraya,buraya gider,gidemeyene de sıcaktan rehavet çökmüştür zaten.Yazan da azalır,okuyan da.

Girizgahdan belli olduğu üzere biz de gidiyoruz.Yarın.Bülent ve ben.Başbaşa.Deniz anneannede.5 ülke,5 şehir var programımızda.Tanpınar olur döneriz herhalde artık :) Ne zamandır hayalini kurduğum bir seyahatti bu.Her şey güzel olur umarım.Ama içim biraz buruk...

Önceleri çocuksuz,başbaşa bu tatil çok cazip gelmişti.İkinci balayı gibi hani.Eh,Deniz de kocaman adam oldu maşallah,herkes bebeğini bırakıp gidiyor.6 yaşında çocuk rahat rahat kalır anneannede diye düşünüyordum.Ama gitme günleri yaklaştıkça daha yanındayken özler oldum ben oğlumu.Gece yatağımdan kalkıp yanına sokulup kokusunu içime çekiyorum,10 gün yetecek kadar.Yetmez ama biliyorum.

Kendi de fazla itiraz etmeden kabul etti olacakları.Ama geçen gün " Annecim,biz yokken anneannende çok eğlen,tamam mı?" dediğimde bana "Tamam anneannemde kalacağım ama hayatta en çok istemediğim şey sizin gitmeniz." cevabını verdi.Offff off...

Ama yok yok boş yere endişe etmemeliyim.Eminim anneannesi gilde bizim evde olduğundan bile çok eğlenecektir.Sonuçta onun için de bizim için de farklı,güzel bir on gün olacak.İnşallah.Zaten işin Deniz kısmı beni böyle hüzünlendiren,tatil kısmını düşündükçe heyecandan içim içime sığmıyor.Şimdi ben gidiyorum,daha bir sürü valiz hazırlamam lazım.Dönünce uzun uzun anlatacağım gördüğüm yerleri.Bıktırıncaya kadar.Korkun benden :))

27 Haziran 2011 Pazartesi

Yaza giriş



Tatildeki tek icraatım sürücülük dersleri değil tabii ki.Daha önceki bir yazımda kendime verdiğim söz üzere tatilin başlamasıyla benim de hamaratlık günlerim başladı.Lokmalar mı dökmedim,çiğ köfteler mi yoğurmadım.Gerçi lokmayı Dr.Oetker'in un karışımıyla,çiğ köfteyi de makineyle yaptım ama olsun,sonuçta onların hiç biri kendi kendine hazır hale gelmiyor.İşte o noktadaki sihirli eller bana aitti :)

Lokma ilk yaptığım gün çek lezzetliydi.Hem çıtır çıtır olmuştu, hem de hafif.İkinci gün yumuşamış olmasına rağmen Bülent yine de bayıla bayıla yedi.Madem bu kadar harikaydı,bari bir de fotoğrafını koysaydın diyorsanız,koyamazdım.Çünkü bildiğimiz lokma yuvarlak bir şey olur değil mi?Benimkiler değil yuvarlak,herhangi bir geometrik cisme benzer bile olmadı.Uzaylı yaratıklar gibilerdi.Bülent daha insaflı bir benzetmeyle yer elması gibi olmuş dedi.Tarifte ne yazıyorsa hepsini harfiyen yaptım ama bir türlü onları yuvarlak bir hale getirmeyi başaramadım.Ama önemli olan tadı değil mi?İşte o enfesti :)

Geri kalan mutfak çalışmalarım gayet klasik tariflerden oluşuyor.Benim hamaratlığım ancak bu kadar olur zaten :) Yemek blogları bile havalar sıcak diye rehavete girmişken ben dünden saldım tabii her şeyi.

Gündüzler böyle.Artık evin içinde oturulmayacak kadar sıcak olan yaz akşamlarını da yeni aldığımız solar lambaların romantik bir şekilde aydınlattığı balkonumuzda çay yudumlayarak,Deniz'in deyişiyle ıvığ zıvığ yiyip muhabbet ederek geçiriyoruz.

24 Haziran 2011 Cuma

Direksiyon dersi verilir :)



Okula verdiğimiz on günlük ara vesilesiyle Umut'a (Fotoğraftaki tüm karizma beklentilerini yüzündeki kıllara bağlamış yakışıklı olur kendisi) direksiyon dersi veriyorum.Umut'un direksiyon başındaki hallerine bakıp kendimin yıllar önceki halini görüyorum.Ne zormuş araba kullanmayı öğrenmek,unutmuşum,hatırladım.En belalı kısmı da arabayı kaldırmakmış,kalktı mı bir şekilde gidiyormuş nasıl olsa.Ama kaldırıncaya kadar anası ağlıyor kardeşceğzimin.Araba istop etmeden,zangır zangır titreyip istop etmeden,patinaj çekmeden kalkabilirse ikimiz de derin bir nefes alıyoruz.Ama bu derin nefeslerin sayısı tahmin edersiniz ki çok az oluyor.Bir kaç arkadaşım zayıflamak için ismini hatırlayamadığım bir alete gidiyorlar.Üzerine çıkıyorlarmış aletin,verdiği titreşimle 15 dakikada bir saat koşmuş kadar kalori harcıyorlarmış.Sevgili arkadaşlarım,size sesleniyorum,boşa oralara gidip dünya kadar para bayılmayın.Binin bir aceminin arabasına,inanın o arabayı kaldırana kadar vücudunuzda sarsılmaktan kalori malori kalmayacaktır.Üstelik bedava.Birine bir şeyler öğretmenin hazzı da cabası.

Tabii bir de klasik "yeni başlayan" halleri var.Halihazırda hangi viteste olduğunu ancak vites koluna bakarak anlayabilmek,3'e atacağım ama bu 3 nerdeydi ki telaşları,gaz yerine frene,fren yerine gaza basmak,ki hangi pedalın nerde olduğunu yine ancak bakarak hatırlayabilmek,sinyal vereceğim,kornaya basacağım derken direksiyonu unutup gitmek,karşıdan gelen (karşı dediğim 500 m ilerisi) bir araç görünce "Allaaah,ne olacak şimdi" paniği,hele kırmızı ışıkta beklerken senin acemi olduğundan bihaber başka bir sürücünün arkadan iyice dibine sokulmasının yarattığı korkunç stres...Daha bu liste uzar gider.Ha,bir de kendini sıkmaktan bacaklara giren kramplar var tabii :)

Bu arada çok eğlenceli geçiyor dersler.Araba her istop ettikçe artık gülüyoruz.Ne kadar çok güldüğümüzü anlamışsınızdır sanırım :)

21 Haziran 2011 Salı

Lesson 1


Arkadaşlarıyla yaptıklarını çok sevimli bir şekilde anlatıyordu.
"Böyle güzel güzel anlattığın şeyler çok hoşuma gidiyor annecim" dedim.
"Ben de senin güzel konuşmalarını beğeniyorum" dedi ve ekledi."Ama biliyor musun sinirli konuşmaların beni hiç etkilemiyor."

19 Haziran 2011 Pazar

Rüzgar gülüşü



Bugün aşağıdan zile basıyor.Diyafondan soruyorum ne istediğini.Lastik gönderir misin asansörle diyor.Ne lastiği diyorum.Rüzgar gülüşüme taktığımız lastikten diyor.Ta bebek sayıldığı zamanlarda bir kez rüzgar gülü diyeceğine rüzgar gülüşü demiş,ondan sonra da ailecek hepimizin dilinde rüzgar gülü olmuştu rüzgar gülüşü.6 yaşında hala rüzgar gülüşü diyor.Galiba doğrusu öyle zannediyor.Rüzgar gülüşü.Bence çok sevimli.

Kardeşim Umut küçükken annem espri olsun diye bir kere hayvanat bahçesi yerine hayvaniyet bahçesi demişti ve yine dilimizde öyle kalmıştı.Yıllar sonra,Umut ortaokula giderken arkadaşlarının arasında hayvaniyet bahçesine gidelim demiş,tüm arkadaşları gülmüşler.Hatırlıyorum da surat bir karış,bozulmuş halde eve gelip bana niye yanlış öğretiyorsun diye anneme epey çıkışmıştı.

Bir kaç yıl sonra bu rüzgar gülüşü yüzünden ben de paparayı yiyeceğim anlaşılan.

Haşiye : Fotoğraf eskilerden.Unutulmasın diye...

17 Haziran 2011 Cuma

Vay be ne adamlar var dedirtmiyor mu?

Blog blog dolaşırken şöyle bir anneler günü mesajı gördüm.Var mı bundan daha güzelini gören?Kıskanmadım desem yalan olur ...

15 Haziran 2011 Çarşamba

Karne zamanı

Blogculuğa yeniden ısınma aşamasında bir tarafsız metin olarak kitaplar iyi gider belki.

Çok uzun zamandır bahsetmedim yine okuduğum kitaplardan.Hafızamı bayağı zorlamaya çalışsam da arada yazmayı unuttuklarım olabilir o yüzden.Bir okur olarak en sevmediğim şey birilerinden ödünç kitap almak,birilerine ödünç kitap vermektir.Kulağa hoş gelmiyor biliyorum ama yapacak bir şey yok,neyimi isteseler veririm ama kitaplarımı asla.Mı acaba?Doğru cevap hayır.Her ne kadar hiç sevmesem de ekonomik sebeplerden,"bak bunu oku,harika" tavsiyelerine hayır demeye utandığımdan başkasından ve okulun kütüphanesinden kitap alıyorum ve kitap aldığım kişilere nezaketen ben de ödünç bir kaç kitap vermek durumunda kalıyorum ne yazık ki.Bu dönemde okuduklarımın çoğu yine öyle bana ait olmayan kitaplar.Çoğunu kendim para verip satın almazdım ama eve geldi,okudum işte.Yine yazarlarını görelim kitapların.


Sahilde Kafka - Haruki Murakami - 5 üzerinden 4

Daha önce İmkansızın Şarkısı kitabını okumuştum yazarın.Çok beğenmiştim.Sahilde Kafka,ilk 400-450 sayfasında benden tam not almışken özellikle sonlara doğru fazla fantastik bir hale dönüştüğünden notumu kırıyor,4 yapıyorum.


İnci Gibi Dişler - Zadie Smith - 5 üzerinden 1

Suç yazarın mıydı,çevirmenin miydi tam bilemiyorum ama İnci Gibi Dişler'i okumak ilginç konusuna rağmen karmakarışık anlatımı yüzünden cehennem azabı oldu benim için.Okumak isteyene Allah sabırlar versin diyorum,başka da bir şey demiyorum.


Arı Kovanına Çomak Sokan Kız - Stieg Larsson - 5 üzerinden 4

"Çoksatan"lara her zaman tepkiyle yaklaşsam da bu "çoksatan" millenium serisini seviyorum.Gerçekten sürükleyici,zekice ve şaşırtıcı.Ama asla satın alıp kitaplığıma koyacağım bir kitap değil.Notumu kırma sebebim de aynı.Kitap dediğinin sürükleyici olması yetmez,bir edebi değeri olmalı.


New York Üçlemesi (Cam Kent,Hayaletler,Kilitli Oda) - Paul Auster - 5 üzerinden 4

Son zamanlarda okuduğum en lezzetli kitaplardan biri.Bir çok kişiye fazla bunalım gelebilir ama ben sevdim!



Alaycı Kuş - Suzanne Collins - 5 üzerinden 2

Serinin ilk iki kitabını okuduğumda kesinlikle üçüncüyü okumayacağım demiştim ama arkadaş "okumadıysan al" diye uzatınca dayanamadım,aldım.Kitap akıcı,okuyup gidiyorsun ama okuduktan sonra geriye ne kalıyor?Koca bir hiç.Yazarın adını bile hatırlamıyorsun.İyi ki dördüncüyü yazmamış kendisi.


Korkma Bu Akşam Gelip Çalmam Kapını - Perihan Mağden - 5 üzerinden 1

İşte en kötüsü.Aslında kitabı okudum da diyemem çünkü ilk 20-25 sayfadan sonra daha fazla dayanamadım,götürüp kütüphaneye iade ettim.Daha önce Perihan Mağden'i hiç okumamıştım.İsmini bol bol duyduğum biriydi yalnızca.Ve şimdi hayretler içindeyim bu kadar kötü yazarken nasıl ünlü bir yazar olabilmiş diye.

13 Haziran 2011 Pazartesi

Nerden başlasam nasıl anlatsam


Uzun zaman yazmayınca nasıl gireceğini de bilemiyormuş insan yazıya.Neyse ben kısa kısa geçen günlere bir değineyim.

  • Onur'un sözü kesildi,tatlısı yendi nihayet cumartesi günü.Bu arada ne kız istemede,ne sözde Onur'un olmadığını belirteyim.Konya'da uzmanlığa yeni başladığından izin alıp gelme imkanı olamadı.Kendinin de bu konuda şikayeti olduğunu sanmıyorum ama.Zaten hiç sevmez böyle ritüelleri.Hangi erkek sever ki?Varsa bile ben daha görmedim.Şanslı adam vesselam :)
  • Yazılıları bitirdim,notları,sözlüleri falan girdim e-okula çok şükür.Şükrediyorum çünkü öğretmen olanlar bilir,bu dönemde e-okula yoğunluktan girebilmek,haydi girdin diyelim bağlantın kesilmeden işini tamamıyla bitirip çıkabilmek her babayiğidin harcı değildir.
  • Bu arada bu dönem okulun en sevmediğim zamanları.Öğretmenler odasının içi,kapısı not istemek için yalvarmaya gelen öğrencilerle,velilerle dolu olur karne günleri yaklaştıkça.Tüm sene yatan tiplerin hepsi son haftalarda çevrenizde pervane olur.Peki ısrarlar bir işe yarar mı?Asla,vermem arkadaş,haketmeyen adama bir puan fazla vermem.Son zamanlarda bu konuda çok asabi olduğum belli oluyor sanırım yazının sinir dozajından.
  • Deniz beştaş oynamaya merak saldı son dönemlerde.6 yaşında bir çocuk için çok zor bir oyun aslında.Bir kere taşlar avucuna zor sığıyor.Ama beyefendi kafasına koydu mu illa öğrenecek.Böyle oyunlarda usta olanlara "cin cücüğü" denir bizde.Deniz'e anneannesinin beştaşta cin cücüğü olduğunu söyledim.Şimdi ondan daha iyi olmayı hedeflemiş durumda.Cücüğün büyüğü ne olur diye sordu bir gün.Tavuk dedim.Meğer planları varmış kafasında.Ben "cin tavuğu" olacağım anne diyor.
  • Deniz'e dini konularda şöyle yumuşacık,sevimli,yaşına uygun bir kitap arıyordum ne zamandır,bulamıyordum.En son yaptığım kitapçı turunda şu kitabı buldum.Ben çok beğendim.Deniz'in hiç sıkılmadan dinleyeceği öyküler var kitapta.En temel dini değerleri çok sevimli şekilde,korkutmadan,bağnaz olmayan bir tutumla anlatmışlar.Benim gibi böyle bir kitap arayan varsa çok rahatlıkla tavsiye ederim.
  • Ah yazmayı unutuyordum nerdeyse.Saçıma röfle yaptırdım.Nasıl mı?Bilmiyorum.Görenler hep yakışmış diyor ama nezaketen mi diyorlar,emin değilim.4 gündür hala alışamadım aynadaki görüntüme.Bugün Bülent bizim ev halleriyle ilgili bir karikatür çizmiş.Karikatürde benim yüzümde endişeli bir ifade,"saçlarım nasıl olmuş?" diyorum her karşıma çıkana :)
  • Son zamanlarda yorumlara cevap yazmadım,üzgünüm.Bundan sonra daha çalışkan bir blog sahibesi olacağım,söz veriyorum :) Çok güzel yorumlar vardı aslında cevap yazmak istediğim.Özellikle Nilay'ın bıraktığı bir sürü harika yorum vardı.Hatta Nilay'da çok ciddi bir blogcu olma potansiyeli gördüğümü belirteyim.Yorumları öyleyse yazıları nasıl olur çok merak ediyorum.Eminim çok sevilerek okunur :)
  • Bu arada bir de seçim geçirdik değil mi?Sonuçlar her ne kadar beklendiği gibi olsa da da yine de halkın kararlarını garipsemeden edemiyorum.Garip gerçekten garip.
Şimdilik bu kadar :)

10 Haziran 2011 Cuma

Teşekkür

Mümine'm ,cansın sen.Geçenki tavsiyen vardı ya hani,uyguladım ve vesilesiyle bahar geldi sanki iki gündür kalbime.Baharın yaza dönmesi için duaya devam.Ama artık dualarımda sen de varsın her daim.Sağolasın canım benim.

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails