29 Haziran 2010 Salı

Önüm arkam sağım solum fittol



Son günlerde hayatımız futbol ya da Deniz'in deyişiyle fittol.Programlarımızı dünya kupası maçlarına göre yapmasak da nasıl oluyorsa genelde o saatlerde başka pek işimiz olmuyor ve kendimizi maç izlerken buluyoruz.Gittikçe maçların heyecan dozu da artıyor ki başına bir oturduk mu kalkamıyoruz.Vuvuzela sesini de duymaz olduk sanki artık.Hatta eminim bundan sonra arkadan arı vızıltısı sesi gelmeyen maçlarda bir eksiklik var gibi hissedeceğiz.

Bizdeki bu alaka şiddetli dozda Deniz'e de sirayet etmiş halde.Yataktan "maç oynayalım mı baba" diye uyanıyor,bilgisayarda Fifi (Fifa oluyor bu da) oynamak için yalvar yakar oluyor,ikindiden sonra bahçede hava kararıncaya kadar babayla top peşinde koşturuyor.

Tabii bizi zorlayan durumlar da var burda.Örneğin hemen her gün "baba keşke CimBom da dünya kupasında oynasaydı di mi" sorusuna yaklaşık elli bin kez ülke ne demek,şehir ne demek,milli takımla futbol kulübü arasındaki fark nedir konulu ayrıntılı açıklamalar yapıp herhalde bu sefer anlamıştır diye düşünürken ertesi gün "baba CimBom yok mu bu maçlarda" sorusunu duyunca insan bir hoş olabiliyor bazen.

Bir de her gün ama her gün hava nasıl olursa olsun,nereye gidersek gidelim,kirli de olsa "ben CimBom formamı giyeceğim" diye tutturuyor ki her gün bu polemiğe girmekten artık giyinme anlarını korkuyla bekler hale geldim.

Eskiden oğlumun tek zevki klasik bir Türk erkeği gibi futbol olmamalı diye düşünen ben,şimdi onun maç izlerken parlayan gözlerine,heyecanına bakıp duygulanıyorum.Ana fikrim değişmiş değil tabii ki.Tek zevki futbol olmasın dedim ben,futbolu hiç sevmesin demedim ki.Ben bile seviyorum :)

28 Haziran 2010 Pazartesi

Dandini yaz geceleri

Yaz geldiğinden beri (gerçekten geldi mi?) Deniz uykuya, hava ne kadar rüzgarlı ve soğuk da olsa balkondaki kanepeye yatıp,battaniyelere sımsıkı sarınıp ninni dinleyerek dalıyor.Favori ninnisi de "dandini dandini dastana".Bu çocuk ne çabuk büyüdü diye dramatik pozlara girmeye daha erkenmiş sanırım.

27 Haziran 2010 Pazar

Merhaba güzel evim!!!


Deniz bu cümleyle girdi evin kapısından.Rüzgarla gittik,fırtınayla döndük tatilden.Yukardaki fotoğraf denizin sakin olduğu nadir anlardan birinde çekildi.Çoğu zaman yüzmek bir yana kumsalda yürümek bile mümkün değildi kum fırtınasından.Neyse kısmet dedik,bir değişiklik oldu işte.




Daha dün gelmemişiz gibi yeniden Temmuz sonu için tatil planları yapmaya başladık bakalım.Kesmedi ki bu bizi.Öyle aylı yıldızlı bir otele bir hafta kapanıp ye-iç-yat-yüz tatilinden Bülent de ben de hiç hoşlanmadığımız için görmediğimiz,keşfedilecek güzel yerler arıyoruz.Bu tatile de sadece Deniz denizin tadını çıkarsın,bizim gezmeli tozmalı tatilimizde çocuk rahat rahat oynayamıyor diye gitmiştik ama yine olmadı,o ayrı.

Bu tatlı yavru çok eğlendirdi bizi.Açlıktan miyavlamaları yeri göğü inletirken verdiğimiz peynir ekmekle karnını doyurunca nasıl yumuşadı,gevşedi kerata.Ama yine de Deniz'in "Gel lütfen,seni öldürmeyeceğim,seni çok seveceğim" yalvarmalarına hiç pas vermedi.Biz yine de her fırsatta saklandığı duvar altını ziyaret etmeyi ihmal etmedik.

Bu da Bülent'in arkadaşıyla verdiği mini konserden.Ne yazık ki oturup dinlemedim.Perşembe gecesi konser mi olurmuş.Tamam yıl boyunca Aşk-ı Memnu'yu izlemedim ama son bölümünü de kaçıramazdım yani.Bu arada çok üzüldüm ben Behlül'e ya.Pişman olmuştu,her şeyi düzeltmek için nasıl çırpınıyordu.Yazık ama..


Gezdik,dolaştık,geldik ve ben bir kez daha anladım ki insanın evi gibisi yok.Ciddiyim.

21 Haziran 2010 Pazartesi

Tatile hızlı bir giriş


Yarın tatil yolcusuyuz.
Okulu bitirdiğimiz gibi -bir gün fireyle,o kadar da olsun artık-yollara düşüyoruz.
10 günlük tembellik ve fırsat bulamama dönemimde yazacak bir sürü şey birikti.
Ama artık onlar ve Kapızlı hatıraları dönüşte...

11 Haziran 2010 Cuma

Dünya Kupası hakkında şikayettir.



Futbol sevmesine severim de..
Bu arı vızıltısına bir ay nasıl dayanılır?
Türkiye oynamıyorken üstelik.

9 Haziran 2010 Çarşamba

Ben ertelemeciymişim,ya siz?


Haftasonu gazetede bir yazıda okuduğuma göre bende erteleme psikolojisi varmış.Bu durumun ufaktan farkındaydım tabii ama böyle kişiliklere ait özelliklerin neler olduğunu okuduğumda ve çoğunun bende bulunduğunu gördüğümde iş bayağı ciddi bir hal aldı.Örneğin ertelemeci kişilikler mükemmeliyetçi olurlarmış.Evet evet,ben mükemmeliyetçiyim,bunu hissediyordum zaten.Tüm şartlar,ortam,giriş,gelişme,sonuç,her şey olması gerektiği gibi olmalı bende.Yoksa o sırada söz konusu olan neyse ya yapmaktan vazgeçiyorum ya da sevmeye sevmeye yapıyorum.Ertelemeci kişiliklere ait özelliklerin tam sıralı listesi aşağıda:
  • Her zaman işlerini bitirebilecek bir zaman bulabileceklerini düşünürler.Öyle sanırlar.
  • Yaptıkları hemen hemen her iş yarım yamalak olur.
  • Son dakikacı olarak bilinirler.
  • Duygusal ilişkilerinde endişe ile başetmekte zorluk çekerler.
  • Pek üretken oldukları söylenemez.
  • Sorumluluklarını yerine getirmedikleri için toplum tarafından kınanırlar.
  • Bindikleri dalı keserler.
  • Aşırı mükemmeliyetçidirler.
  • Başaramama korkuları olduğu için bir türlü ilerleyemezler.
  • Bu kişilikteki insanlarda depresyon ve dikkat eksikliği olabilir.
Listedeki her madde birebir bana uymuyor tabii ki (Allah'tan).Ama bir çok benzerlikler olduğu da gözardı edilemez.Üstelik bu sorun Türk halkında çok yaygınmış.Ben demiyorum,Üstün Dökmen diyor.Bir de kitap tavsiyesinde bulunmuş gazete.Dr. Windy Dryden'in Ertelemek Yaşamı Kaçırmaktır kitabı.En kısa zamanda alıp okumalıyım.Zararın neresinden dönersen kar durumları.Umarım boş laflardan ibaret kişisel gelişim kitaplarından biri değildir.

Bir de siz bakın maddelere bakalım,yoksa sizin de içinizde bir ertelemeci kişilik mi yatıyor?

7 Haziran 2010 Pazartesi

Off Shore


Pazar günü Off Shore yarışlarını izledik :)
Off Shore 2010 Dünya Şampiyonası'nın bir ayağı bu hafta sonu K.Maraş'ta Menzelet Baraj Gölü'nde yapıldı.

Tamam,itiraf ediyorum,düne kadar bu yarışlar zerre kadar umrumda değildi.Kimler yarışıyor,kurallar nedir,nerde,nasıl yapılır haberim bile yoktu.Şu anda bir şey bildiğim söylenebilir mi,söylenemez.Ama dün bir heves,hazır şehrimizde dünya çapında bir organizasyon yapılmışken gidip de görmeden olmaz diye düşündük ve baraj yollarına koyuluverdik.



Nerdeyse tüm il halkının off shore'a meğer ne kadar meraklı olduğunu yaşadığımız trafik kaosu vesilesiyle öğrenip hemşerilerimizle gururlandık da gururlandık.Ama yine de bizim gibi yarış tutkunlarını hiç bir zorluk yolundan döndüremeyeceği için arabayı park edebilme başarımızdan sonra yarış botlarını rahatça gözleyeceğimiz tepe yamaçlarında bir gölge buluncaya dek yarım saat güneş altında yürüdük.




Botları gözledik de ne oldu?Hiç..:)
Kim önde,kim kazanıyor,anlamak mümkün değil.Uzaktan bize arı vızıltısı gibi gelen seslerle ardarda geçip giden botlar var sadece.Hangi yarışçının kazandığını eve gelince televizyondan öğrendik :))



Yaklaşık 6 yıl önce Antep'e Galatasaray maçını izlemeye gittiğimizde de böyle olmuştu.En azından benim için.Sahada ilk kez maç izliyordum ve ilk 10 dk. maçı anlatan birilerinin olmaması bende acayip bir boşluk hissi uyandırmıştı.Olan biteni ya kendi kendine anlayacaktın ya da seyircilerin küfürlerinden.Maç bizim bulunduğumuz tarafta oynanınca yine sorun yoktu da sahanın öbür tarafına gittiklerinde karıncaların futbol müsabakası haline dönüyordu iş.



Çok şikayetçi gibi mi yazdım yoksa?Yok yok gayet güzel ve değişik bir gündü.Hem benim için hem Neni için hem de çetin bir sürücülük sınavından başarıyla geçmiş kocacan için :) Şu fani ömrümde bunu da izledim ya,daha ne olsun :)



3 Haziran 2010 Perşembe

Herkesin istediği...



"Güzel olmayı dilemiyorum Tanrım,güzellik için dua etmememiz gerektiğini biliyorum.Ama daha çok beğenilmek istiyorum.Sevilen insanlar çok mutlu oluyorlar.Hep iyilik yapıyorlar.Hakikaten Tanrım,çocuklar bile.Ben harika bir çocuk ve harika bir yetişkin olurdum.Bir dene ve gör."


                                                                               M.Binchy'nin Aşk,Bir Kere kitabında küçük Nessa'nın duası

2 Haziran 2010 Çarşamba

Tezhip çalışmam bitti :)





Tezhip çalışmam bitti,çerçevelendi,duvarda yerini aldı bile.Sabırla sergi gününü bekliyor.
Şöyle bakınca tahmin etmek bile mümkün değil,kaç saat harcandı onun başında,kaç gece uykusuz kalındı,milimetrik hesaplarla çizilmiş aynı çizgilerin üzerinden kah kalemle kah fırçayla kaç defa geçildi,fırçayla kağıdın buluştuğu o en hassas olunması gereken anda kaç defa nefes tutuldu,fırça kağıttan kaldırıldığında hatasız çizime bakıp kaç defa rahat bir nefes alındı.


Üstelik bu çalışma daha öncekiler gibi ilham alınarak yapılan bir çalışma değil,hocanın bir kaç yönlendirmesini saymazsak tamamen benim tasarımım.O yüzden bu hepsinden daha kıymetli gözümde.
Çok meşakkatli,çok ince bir sanat tezhip.Benim de tutkuyla sevmemdeki gerekçe budur belki.Aylarca çalışıp,son çizgiyi çektiğim an bir sonraki için sabırsızlanmaya başladım bile.
Umarım hevesim kursağımda kalmaz çünkü hocam şehir dışında bir iş anlaşması yapmış ve derslere devam edememe durumumuz söz konusu.Her şeyi öğrendin,sen yaparsın diyor ama ı-ıh,yıllarca bir hocanın dizinin dibinde dirsek çürütmedikçe tezhibin öğrendim denilecek bir sanat olmadığını biliyorum ben.

1 Haziran 2010 Salı

5K



Son zamanlarda okuduğum kitaplardan bahsetmeyi unutmuşum.Daha bir sürü şeyi unuttuğum gibi..

Stieg Larsson'un Ejderha Dövmeli Kız'ı bir çoksatan.Bu ünvanı da bileğinin hakkıyla almış.Kitaba girince bitirmeden çıkmak mümkün değil.Üçlemenin ilk kitabı galiba Ejderha Dövmeli Kız.Diğerleri çıktı mı ki?

Hilmi Yavuz'un Kendime,İstanbul'a ve Kadınlara Dair kitabı isminden anlaşılacağı üzere bir deneme.Hoca'yı bilen bilir,kalemi çok güçlü,cümleler ağızda tat bırakan cinsindendir.Bu kitap da aynen öyle.

William Trevor'un Felicia'nın Yolculuğu sakin sakin başlayıp tahmin edilmez noktalara giden bir roman.Kitabın handikabı yazarın değişik zaman dilleri kullanmış olması.Başta çok yadırgadım ama ilerledikçe alıştım.

Tanpınar'ın Mahur Beste'si  edebi zevk isteyenlere.Daha önce Saatleri Ayarlama Enstitüsü'nü okumuştum ve hayran kalmıştım.Mahur Beste onun yanında sönük kalsa ve tüm roman ardarda dizilmiş bir sürü insanın karakter tahlillerinden ibaret olsa da o kullanılan kelimelerin ahengi,o kurulan cümlelerin şaşırtan şiirselliği iyi ki okumuşum dedirdi.

Son kitap Daniel Pennac'ın Teşekkür Ederim'i.Daniel Pennac hayranı bir okur olarak tam hayal kırıklığı oldu.Nerde önceki kitapları nerde bu.Yapılan işler fazla mesaj kaygısı taşıdığında tadı da kaçıyor.Ama yazarın kredisi yanımda öyle büyük ki yeni kitabı çıksın koşa koşa gider alırım.Adamım o benim :)

Yeni bir okuyalım öğrenelim programında görüşmek üzere efenim..

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails