30 Ocak 2010 Cumartesi

MİNİK ADAMA MİNİK KARDAN ADAM

Dün gece yürüyüşten eli kolu dolu döndü Bülent.Hemen her zaman Deniz'e bir sürprizi mutlaka vardır ama bu kartopları kadar coşku yaratanı belki daha hiç olmadı.

Bu da minik ve çirkin kardan adamımız.Ama tabii önemli olan işlevi.Mutlu etti mi?Etti.




Dün güzeldi ama bugün çok sıkılıyorum,off.Sıkılacak bir şey olduğundan değil,öyle çocuk gibi, sebepsiz yere..

Günlerdir güneşi görememekten mi?
Hafta boyunca ağırlayacağım misafirlerin stresinden mi?
Bilmiyorum.

Çabuk geçse iyi olur.
Bu halimden kendim bile sıkılıyorum çünkü.


29 Ocak 2010 Cuma

3. GÜNDEN SONRASI

Günler birbirinin benzeri.Kah anneannede kah babaannede ama ezici çoğunlukla evde.Şikayetçi miyim?Hiç değil.Severim ev kedisi gibi yaşamayı.Ufak tefek şeylerle uğraşarak,kekler,kurabiyeler yaparak,Deniz'le oyunlar oynayarak yaşamaktan daha huzurlu ne olabilir?Hele dışardaki buz gibi havada okula gitme gerekliliği olmaması harika bir şey.

Çarşamba günü arabayla ilgili Bülent'in Antep'e gitmesi gerekliydi.Akşama kadar evde yalnız başımıza oturacağımıza biz de gelelim dedik.Varınca Bülent bizi avm'ye bıraktı,işlerini halletmeye gitti.Akşama kadar Deniz'le başbaşa dolaştık.Anlaşma yapmıştık biraz senin istediğin şeyleri biraz benimkileri yapacağız diye.Anlaşmaya tamamen uydu,ne şikayet etti ne sorun çıkardı.Son iki Antep turumuzda en hoşuma giden ise dönüş için arabaya biner binmez hiç ses çıkarmadan kendi kendine iki montu kıvırıp başına yastık,bir montu da üstüne yorgan yaparak daha birinci dakikada uykuya dalması.Şunlar da Antep yolculuğundan kareler:


Giderken kendine taht kurdu prens hazretleri.


Oyuncak hediyeli çocuk menüleri olan ünlü hamburgerciler bizim buralarda bulunmadığından,Antep'e gittiğimiz zamanlarda yemeğini oralarda yemesine izin var.


Dün geceden beri kar yağacak yağacak ama bir türlü başaramıyor.Bugün öğleden sonra karın en çok yağdığı anda dışarı çıkıp altında dolaşmayı başardık.Bu kadarcık karla oyun oynanamayacağından 3 dk altında durabildik diye seviniyoruz işte :)


KARIMSI


Her yerlere yağan kardan sonra bizim buralara yağan kar sanki kelaynak kuşu :(

28 Ocak 2010 Perşembe

OKUMA NOTLARI

Ne zamandır okuduklarımdan bahsetmemişim.
Okul kütüphanesinde bulduğum kitapları çabuk iade edeyim diye önceliği onlara tanıyorum son zamanlarda.İşte onlardan ikisi:



Ayşe Kulin'in Füreya'sı bir biyografi.Hiç ilgim olmayan bir konunun,seramik sanatının Türkiye'deki öncü kadınını Kulin'in sıkmayan diliyle tanımış oldum.
Prenses Süreyya ise İran Şah'ı Rıza'nın eski eşinin otobiyografisi.Hiçbir zaman satın alıp okumayacağım ama işte bazen kitap kıtlığı dönemlerinde hiç yoktan iyidir deyip,en azından İran hakkında biraz fikir sahibi oldum diye kendimi avutarak okuduğum
bir kitap.




Uçurtma Avcısı'nı okuduktan sonra yazarın ikinci kitabını da okumak için sabırsızlanıyordum.Bin Muhteşem Güneş beni pişman etmedi.Aynı dokunaklı anlatım,aynı şimdi ne olacak acaba heyecanı,aynı kitabı bitirmeden uyunamayan geceler.Üstelik,aklımda sadece geri kalmış,kenarda köşede bir ülke olarak yer bulan Afganistan'ın gerçeğini de hikayenin arka planında öğrenmek bu kitapların en sevdiğim özelliklerinden biri.Yoksa hayatta Afganistan'ın yakın tarihiyle ilgili bir kitabı alıp okumam mümkün değil.Bir taşla iki kuş.

Şimdi elimde Nietzsche Ağladığında var,bitirmek üzereyim.Ve diyebilirim ki bence kitap budur!!

27 Ocak 2010 Çarşamba

NE OLACAK BU ÜLKENİN HALİ

Son dönemlerde olanları izledikçe insan ne yapacağını bilemez oluyor.Gündemi takip edince ve her şeyin sürekli olumsuza gittiğini görünce bir daha haberleri açasım gelmiyor.Elimiz kolumuz bağlı ülkenin günden güne hangi yeni sıkıntılara sahip olacağını bekliyoruz sanki hepimiz.Bir de tüm bu gidişata rağmen hükümet partisinin %40'dan aşağı inmeyen oy oranı var ki durumun Nasreddin Hoca fıkralarını aratmadığı kesin.Dünkü Habertürk'te Bekir Coşkun'un deyim yerindeyse bir çığlığı var ki okunmazsa yazık olur.Belki duygularımız aynı ama onun kaleminin benimkinden kat be kat güçlü olduğu kesin.

26 Ocak 2010 Salı

3.GÜN (ARKADAŞLARLA)





















Tatilin 3. gününü eski okuldaki arkadaşlarla geçirdik.Yine aynı,bol sohbet,bol yeme içme..Ve yine akşam teyzemlere gitmeye niyet edip gidememe.Tüm tatil böyle mi geçecek acaba?

24 Ocak 2010 Pazar

2.GÜN (PEK BİR SAKİN)







Bol yağmurlu,epey kasvetli ve çok soğuk bir günde belki de yapılabilecek en güzel şeyi yaptık bugün.Akşamüstü kısa bir süreyi saymazsak hep evde oturduk.Herkes gayet sakin ,nerdeyse ağırçekime alınmış gibiydi.Deniz uzun zamandır oynamadığı kadar bilgisayar oyunu oynadı evde.Doyuma ulaştı mı acaba?
Bülent öğle yemeğine harika bir tava hazırladı.Yediğim miktarı düşündükçe hala inanamıyorum.Son bir haftadır çılgınca yiyorum,bir dursam iyi olacak.Bu gidişle 2. döneme +5 kilo ile gireceğim.
Akşamüstü Şule teyzemlere gitmek planıyla çıktık evden.Ancak onların da başka planları varmış.Bu sefer direksiyonu Mami tarafına kırdık.Bülent'in Ankara'dan gelen kuzenini gördük.
Sezen aradı öğleden sonra.Rüyasında görmüş bizi,çok güzelmiş.Harika bir müstakil evimiz varmış bizim.Evin bahçesine bir sürü mısır ekmişiz,büyümüş onlar,her yer sapsarı mısırmış.Mısır da bolluk,bereket,huzur demekmiş.Çok hoşuma gitti.Bebek de gördün mü dedim,yok dedi.
Bugün de böyle bitti..


Haşiye: Fotoğrafta arka plandaki Deniz'in karnesi :)

23 Ocak 2010 Cumartesi

1. GÜN (ANNEMLERDE)



Dün yazdığım gibi bugünü annemlerde geçirdik.Deniz ilk andan son ana kadar tüm zamanını Ömel'le geçirdi.Zaten Deniz için son zamanlarda anneanne demek Ömel demek.
Ailemizin çapkınlıkta ve yakışıklılıkta Behlül'ü aratmayan üyesi yani Umut,tüm gününü lafazanlıkla geçirdi.Neden sayısı bellisiz kişinin onun çenebazlığından şikayetçi olduğunu bugün daha iyi anladım ;) Çok özlemişim onu,canım benim.
Canım annem hiç şikayetlenmeden tüm gün bize yemekler hazırladı,işleri halletti.Bense orada işleri üstleneceğime ya da en azından ona yardım edeceğime bol bol tembellik yaptım.Nedense oraya gittiğimde üzerime acayip bir rehavet çöküyor.Sanki orda değil de evde olsam öyle yayılabilecekmişim gibi.Anneciğimin nazımı gönülden çekeceğini bildiğimden sanırım bu şımarıklığım.Seni çok seviyorum güzel annem benim.

Bu arada Deniz bugün ilk kez kendi kalp atışlarını dinledi elini göğsüne bastırarak.Kalbin kanı pompalamasıyla ilgili anlattıklarım kafasını biraz karıştırdı ama onu en son uyumaya bıraktığımda ağzıyla kalp sesinin ritmini tuttuyordu hala :)

22 Ocak 2010 Cuma

İLK GÜNDEN BİR ÖNCEKİ GÜN




Deniz ilk karnesini aldı bugün.Gelişimi ve yeterlilikleriyle ilgili görüşlerini yazmış öğretmeni ve "güzel gülüşlü öğrencim" demiş.

Öğretmeni,öğretmeni sen bir de bana sor.Bence sadece en güzel gülüşlü değil en yakışıklı,en akıllı,en yetenekli,en sevimli,en fıstık,en ballı öğrencisi  o okulun.

Bizim okulda ise öğleden sonra karnelerin hazırlanmasını öğretmenler okulun içinde sıkılarak,öğrenciler okulun dışında üşüyerek saatlerce bekledik. Bitmek bilmeyen evrak işlerinden bunalmanın son noktasına geldiğimizde karneleri dağıttık ve kendimizi "oh nihayet" nidalarıyla dışarı attık.Arkadaşlarla -toplam 5 kişiydik- yemeğe gittik.Çok sohbet ettik,çok güldük,çok yedik,birazcık da dedikodu yaptık.Harika bir tatil başlangıcıydı.Sık sık yapmalı.

Bunlar her ne kadar güzel olsa da tabii ki her şey planladığım gibi olmadı.Bu hafta hangi araya sıkıştırsam diye kırk çeşit plan yaptığım halde tezhip dersime gidemedim.Aslında Perşembeleri gidiyorum ama dün,yani Perşembe günü kayınvalidemin misafirleri vardı ve benim de o ortamda bulunmamı istediğini hissettim.Dersten vazgeçip dünümü orda geçirdim.Bugün de her iş uzadıkça uzadı ve gitmem mümkün olmadı kursa.Önümüzdeki 15 gün kurs da tatilde ve ben bu süreyi boş boş geçirirsem çok vakit kaybetmiş ve çok geri kalmış olacağım.Ne yapsam,ne yapsam..

Ah bir de şu var tabii,canım kardeşim Umutçum geldi 3 gün önce ve ben onu hala göremedim.Artık yarına o tarafa bir tur düzenleriz.




Bu arkadaşlar da dün kayınvalidemin misafirleri için hazırladıklarım.Aslında daha güzel görünüyorlardı ama artık onların fotojenik olmamasından mı,benim çekim beceriksizliklerimden mi bilmem oldukları kadar güzel çıkmamışlar.

Haşiye: Ben öğrenciyken tatili sadece kendimizin sevdiğini,öğretmenlerin istemediğini zannederdim.Şimdi görüyorum ki öğretmenler öğrenciden hevesli,gün sayıyorlar resmen.Ne yanılgı..:)


OLEY





Tatil başlıyor.

YAŞASIN!!!

Mutluyum tatile ve bir çok şeye

Mutlu olmak çok güzel de..

Tek kötü yanı mutluyken iştahım çok açık oluyor benim :(

20 Ocak 2010 Çarşamba

BULUTLARIN ARDINDAN


günlerdir hava kapalı,yağmurlu
ama ne gam
içimde güneş yüzünü göstermeye başladı ya

13 Ocak 2010 Çarşamba

. . .

Hayat, sen başka planlar yaparken başına gelenlerdir.

11 Ocak 2010 Pazartesi

NE UMDUK NE BULDUK



Görünürde minimum düzeyde olan yapılacak işler listesi,nasıl oluyor da tüm ev ahalisini gün boyu çalıştırmaya yetiyor,anlamıyorum.
Pazar sabahı, akşamüstü sinemaya gitme kararı alıp o saate kadar da Bülent'in yazılı kağıtlarını okuyup,öğlen balık yenmesi düşünceleriyle başladı.İşte hepsi bu kadardı.Ama gel gör ki,bazen plan hiç bir şeydir,günün getirdikleri her şey.
Balığımızı yedik,hatta arada bir de -Deniz'in üstün katkılarıyla- revani çıkarttık.
Yazılı kağıtları ikimizin ortak çalışması ve arada verilen uzun molalarla gece 10'da okundu,bitti,nihayet.
Akşama doğru 4 gibi giyinip kuşanıp maminin yolunu tuttuk.Niyet,onları bir kaç saat ziyaret,ardından da Deniz'i emanet bırakıp doğru Yahşi Batı.Ama tam filmin başlamasına 15 dk kala,haydi artık biz çıkalım derken Deniz'in ateşinin yükseldiğini farkettik.Vazgeçelim en iyisi derken babaannenin ısrarlarıyla sinemaya gittik.İlk kez gittiğimiz sinemada salonlar 2. katta,gişe zemin kattaymış.Zaten film başlayalı 5 dk. olmuşken,biz o kattan o kata koşturarak bu durumu öğrenmiş olduk.Tam gişeyi bulma mutluluğuna eriştiğimizde en ön sırada yer var dedi gişedeki adam.Eh yok artık dedik,bir film izleyeceğiz diye şartları bu kadar zorlamanın alemi yok.Bugün için biletlerimizi aldık,biraz dışarda yürüyüş yaptık,geri  Mami'ye.(Yürüyüş yaparken sohbet ettik Bülent'le.Ne zamandır sakin sakin konuşma fırsatımız olmuyormuş ve ben onunla sohbet etmeyi ne kadar özlemişim meğer.) Biz yokken Toygun gil gelmiş oraya.Deniz'in keyfi yerine gelmiş tabii hemen.Gittiğimizde ateşi de epey düşmüştü.Biraz daha oturduk öyle bir ortamda tabii.Saat 9'a gelirken artık ben sıkılmaya başladım.Bu oradan kaynaklanan bir şey değil,son zamanlarda hiç bir yerde bir kaç saatten fazla kalamadığımın farkındayım,çok sıkılıyorum,boşa zaman geçiriyormuş gibi hissetmeye başlıyorum,hemen evime dönmek istiyorum.Ama ben gitmek istediğimizi Deniz'e her söylediğimde tabii ki itiraz etti,biraz daha kalalım dedi.Bu şekilde geçen bir yarım saatten sonra çok gerilmiştim,Bülent de gerginliğimi farketti ve asık suratlarla eve gelmeyi başardık.Gecenin sonu sarılmalarla bitti gerçi ama yine de öyle bir günde böyle olmamalıydı diye çok üzüldüm.

Soru 1: Bu yaştaki çocuklar içinde anne babasının sözünü arada bir olsa da itirazsız kabul eden çocuk var mıdır,yoksa bu hal bu yaşın olmazsa olmaz bir gereği midir?

Soru 2: Kendi kendime Deniz'e kızmayacağım diye yaptığım telkinler bir gün fayda sağlayacak mı?

9 Ocak 2010 Cumartesi

OYUM AĞUSTOS BÖCEĞİNE

Tüm öğleden sonra
Bülent gitar dersinde
Deniz anneannede olunca
Evde yapayalnız olmayı fırsat bilip sakince öğrencilerin yazılı kağıtlarını okuyup bitireyim dedim.
Son durum:
Sızlayan bir bel
Ağrıyan bir baş
Kızarmış gözler
Ve hala yazılıları okunmamış bir sınıf
Yeter
Bırakıyorum artık
Hem de bir daha böyle yalnız anları daha keyifli şekilde değerlendirme kararıyla

8 Ocak 2010 Cuma

UNUTMA



İçinizde olmayan şiiri hiçbir yerde bulamazsınız mösyö!

                                            Arthur Rimbaud

7 Ocak 2010 Perşembe

HEP BEBEĞİM KAL


İtiraf ediyorum
bazen bunalıyorum
sürekli peşimde dolaşmasından,
anne sen uyut,
anne sen yedir,
anne sen benimle oyna
demesinden.

Ama bazen de çok mutlu oluyorum.

Adam sende,
 yarın büyüdüğünde,
ergenliğe girdiğinde,
üniversite için uzaklara gittiğinde,
evlendiğinde
böyle arkandan koşmasını boşa bekleyip duracaksın.
O yüzden bu günlerin tadını çıkar diyorum.

Kendi kendime..

İşte sırf bu yüzden,ah oğlum hiç büyümesen,hep bebeğim kalsan..


5 Ocak 2010 Salı

MALESEK GEYÇEK DÜNYADAYIZ



"Geyçek düyya acıtıy canım malesek sen bunu bilmiyosun."

Deniz'in kimbilir hangi çizgi film repliğinden kapıp bir ara sürekli tekrarladığı bu cümleciğin gerçekliği ne yazık ki tartışılmaz.Bugün bunu bir kez daha anladım.

Bugün bizi okula Bülent bıraktı.İkimiz arabadan inip okula doğru elele yürürken Deniz de bir yandan babasına şirin şirin el sallıyordu.Ardından dönüp bana "Ben babamı senden birazcık daha fazla seviyorum.Seni 100 seviyorum,onu 101 seviyorum.Çünkü o daha tatlı." dedi.

Bozulmadım dersem yalan olur.

4 Ocak 2010 Pazartesi

YILIN İLK GÜNLERİ


Bilgisayarın virüs istilasına beyaz bayrak çekip teslim olmasıyla kendisiyle bir kaç günü ayrı geçirmek zorunda kaldık.Şimdi yine,yeniden..

En başta şunu söyleyeyimki,2010'a istek listemdeki bir maddenin üzerine çizik atarak başladım.Tamam,kabul ediyorum büyüğünü istemem,ufak bir para çıksın demiştim ama amortiyi de kasdetmemiştim yani.


Yılbaşı tatili bitti,bugün okul günü.Oh be..Kasvetli,yağmurun sel olup aktığı bir havada evde oturup durmak bir süre sonra sıkmaya başlıyor.Cumartesi annem,teyzem vs(gerisi malum) bizdeydi.Uzun zamandır gelmiyorlardı,evde oturup dururken aradan bunu da çıkarayım dedim. İşte,3 günlük tatilin en hareketli olayı.

Evde bu kadar vakit geçirince Deniz'le de oyun için daha bol zaman oldu.Onunla kudurarak,kahkahalar atarak oynamanın keyfi başkaymış.Hele Deniz'in keyfi görmeye değer,gülmekten gözlerinden yaş geliyor kuzucuğun.

Bu arada yukarda fotoğraftaki çalışma tamamen kendi eseri.Ben mutfakta yemek yaparken hazırlamış.Bayıldım ben,özellikle de buluttan yağan yağmurlara..

Bu akşam Bülent'in bir arkadaşına gideceğiz,bebek görmeye (aslında bebek 2 yaşına yaklaştı :) )Bu arkadaşları görmeyeli 2,5 yıl olacak nerdeyse ve işin en kötü kısmı ben bebeğin annesinin adını unuttum.3 gündür düşünüyorum,yok,çıkmıyor.Neyse akşam adam karısına seslenirken falan duyarım nasıl olsa,umarım..

Ah,nerdeyse unutuyordum.Geçen cuma babasıyla Deniz ilk kez beraber Cuma namazına gittiler.Öyle hoşuma gitti ki,piyangodan para çıksa bu kadar mutlu olmazdım(bkz. 2. paragraf).Bu anın fotoğrafını da çekmek istedim ama Bülent'in çıkardığı ses ve mimiklerden bunun gereksiz bir hamle olduğunu düşündüğünü hissettim.

İşte koskoca 3 gün hemen hemen bunlardan ibaret.Okulu özlemekte haksız mıyım şimdi?Okul olunca en azından giyinip süslenme var(eh ne de olsa insan içine çıkıyoruz),bol sohbet var(arkadaşlarla),amaç var(çoğunluk öğrencilerle),mücadele var(azınlık öğrencilerle).Evdekinden daha çok atraksiyon olduğu kesin.

Ben gidip yavaş yavaş okula hazırlanayım en iyisi..



3 Ocak 2010 Pazar

BEN DE SORUYORUM

Soruyorum
Kim başardı
Biri başarsaydı
Herkes şaşardı
               Ö.Asaf
               

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails