28 Şubat 2011 Pazartesi

Bir bilene soralım

Önceki yazımı annemin konu hakkındaki görüşleriyle noktalamak istiyorum. Benim sevgili annem der ki - yeni değil, evlendiğimden beri ara ara hatırlatır - "Erkek için önemli olan evin ne kadar temiz olduğu, senin ne kadar para kazandığın, sofraya iki değil beş çeşit yemek çıkardığın falan değildir, onlar için asıl önemli olan başka şey .O yüzden bu işleri mükemmel şekilde yapacağım diye kendini helak etme,kendine bak.Evde, kocanın yanında her zaman bakımlı, şık ol, makyajsız, soluk soluk gezme ortalıkta, hiç bir şey yapamıyorsan bir ruj sür, yüzüne renk gelsin ve en önemlisi neşeli, canlı, hayat dolu ol."

Peki ben bu nasihati dinliyor muyum? Hayır. Peki annem kendi hayatında bu nasihati uygulamış mı? Hayır. İkimiz de anemiğiz, ikimiz de çabucak yoruluruz, benim zor bir mesleğim var, annem emekli olana kadar çok daha uzun mesailerle çalıştı. Yani annem önceleri, ben şimdi olmak üzere ikimiz de akşam eve gelip "Offf, çok yorgunum"  nidalarıyla kendimizi kanepeye atan insanlarız. O yüzden biz doğru yolu bulduk ama uygulamaya koyamadık, belki yorgun olmayan başka birilerinin işine yarar diye yazayım dedim :)

24 Şubat 2011 Perşembe

Erkekleri Kullanma Kılavuzu

Bugün İlhan Uçkan'ın Erkekleri Kullanma Kılavuzu kitabı geçti elime. Şöyle bir bakayım dedim, dayanamadım bir geceliğine ödünç alıp eve getirdim. Bir erkeği elde etmek için mi dersiniz, seçtiğiniz adamı nikah masasına oturtmak için mi dersiniz, nihayet imzayı attırdıktan sonra istediğiniz kıvama sokmak için mi dersiniz, ne ararsanız her numara var kitapta.

İlk aşamalar artık beni ilgilendirmediğinden " Bir koca nasıl adam edilir " le ilgili kısımları okudum genelde. Malum yarın vereceğim kitabı, lüzumsuz bölümlerle oyalanmamalı.

Neler yok ki bu kitapta. Erkekleri parmağında oynatmak için çeşit çeşit oyunlar, ağlama oyunu, iletişim-sizlik oyunu, üzgün somurtma oyunu, aldatılmayı engelleme taktikleri, tehdit oyunu, daha bir sürü bir sürü. Mesela bu tehdit oyununda her zaman savurup durduğumuz tehditleri (ki ben hiç yapmam) öyle bir tarzda ortaya koymalıymışız ki "İki gülücük, bir mıncık yaparsan bunu bir özür olarak kabul edebilirim ve yapacağımı yapmaktan vazgeçebilirim"i hissettirmeliymişiz.

Aldatılmayı engelleme taktiklerinden biri adama hiiiç çaktırmadan kilo aldırmakmış mesela. Öyle bir tipsiz hale gelmeliymiş ki zavallı sizden başka birinin ilgisini çekme ihtimali azalsın. Dikkat ihtimal sıfırlanmıyor, sadece azalıyor. Paralı bir adamsa şayet niyeti bozmuş kadınlar tipe mipe aldırış etmiyormuş çünkü.

Bir de telefonu ardarda ve defalarca adamın suratına kapatma taktiği var ki ben bunu yaparsam değil kocamn kalbini fethetmek, bir daha suratını bile göremeyebilirim :)

Kitapta daha çok numara var ama okudukça bir süre sonra irrite olmaya başlıyorsunuz. (Benim için öyle oldu en azından) İlişki, evlilik, sevgi bu mudur, oyunlar, düzenler, taktiklerle hangi samimi sevgi atmosferi oluşur diye soruyorsunuz kendinize. Karşılıklı güven, ilgi, emek değil midir sevgi derken yoksa şu kocalarını kendilerine kul köle eden kadınların gizli sırrı bu mu çelişkilerine gark oluyorsunuz.

Ne yapmalı şimdi bilmiyorum ki, oyun, taktik kelimeleri çok itici geliyor ama kocacığımın beni çoooook sevmesini istiyorum. Offf,kafam karıştı . . .

Haşiye : Ne düşünüyorsam, kendimi tanıyorum ben, istesem de hiç numara yapamam. Bir kütüphane kitap okusam bu konuda,o anda ne hissediyorsam sadece onu yansıtırım dışıma. Adam olmaz benden. Yine de çok sevsin beni ama, lütfeeeen . . .

23 Şubat 2011 Çarşamba

Bir ödül - Bir kulağa küpe

Sevgili Cep Aynası göndermiş bu ödülü bana. Çok hoşuma gitti. Asıl kendinin blogu birbirinden şahane fotoğraflarla insanın yüzünü güldürüyor.

Bu arada ta ne zamanlar bana gönderilmiş bir ödül, bir de mim vardı . Aradım,taradım bir türlü bulamadım ben onu bugün blogta . Gönderen kimse lütfen kusura bakmasın.

Bu da sana ders olsun Özlem Hanım. Yapacağın bir şeyi bu kadar ertelersen sonunda böyle olur işte. Kıssadan hisse: "Bugünün işini yarına bırakma"

22 Şubat 2011 Salı

Mutlu Prens - Gururlu Anne


Oscar Wilde hayranıyım ben. Yıllar önce ne olduğuna tam bakmadan sırf  Wilde yazmış diye Mutlu Prens'i almıştım. Meğer çocuk kitabıymış. İlerde Deniz'in olsun diye kitaplığa kadırmıştım. İleri dediğim günler meğer bugünlermiş. Her akşam Wilde okuyorum Deniz'e artık. Resimsiz bir kitap,konular da bugüne kadar okuduğumuz kitaplardan ağır. Ama çok seviyor Deniz. Öykülerin altında yatan derin manaları tam kavrayamasa da konuyu gayet güzel anlıyor. Öyküler uzun olduğundan bir seferde okuyup bitiremiyoruz tabii. Kaldığımız sayfaya ayracını bir güzel yerleştiriyor ve ertesi gün devam ediyoruz. Bu da Deniz için bir ilk. Wildesever bir oğlum olduğu için gururlanmakta haksız mıyım?

19 Şubat 2011 Cumartesi

Bir gün öyle,bir gün böyle


Anne olunca hayat bazen bekir kıvamında neşeli, komik olsa da bazen çıldırtıcı olabiliyor. Hele oğlunuz sabah sabah daha siz gerçek anlamda uyanmayı başarmamışken " Vuhaaaaaa, çok güzel bir rüya gördüm, bir daha nasıl göreceğim ben o rüyayı, vuaahaaaha " diye gözyaşları içinde uyanıyorsa . (Burada "Vuhaaaa" ağlama hatta böğürme sesi olarak algılansın lütfen.) Nasıl bir çare bulunur böyle bir derde? Tabii ben de bulamıyorum. Akla gelen, dua edersin Allah'a yine gösterir sana o rüyayı gibi kırık dökük bir kaç fikir ve dikkatini başka yöne çekme çabaları yine "Vuhaaaaaaaaaahaaahaaaaa" yaygaralarıyla karşılanıyorsa ve dahi bu süreç bir saate yakın devam ediyorsa  gel de sabırlı, sevecen, müşfik anne ol. Güzel rüya görse bir türlü, kötü rüya görse bir türlü . . .


Haşiye : Fotoğraf eskilerden. Varlığını bile unutmuşum. Görünce çok hoşuma gitti. Bir daha unutmayayım istedim.

16 Şubat 2011 Çarşamba

Bekir



Deniz : Anne, ben büyüyünce evlenmeyeceğim.

Anne : Neden ?

D : Ben hep senin yanında kalmak istiyorum çünkü.

A : Sen bilirsin canım, istersen benim yanımda yaşarsın. Ama belki de çok sevdiğin bir kız olur, onunla evlenmek istersin. Buna en iyisi büyüyünce karar ver, oldu mu ?

D : Ama anne, ben karar verinceye kadar hiç bekir kız kalmazsa ?

A : Bekir ???

D : Evlenmemiş kız yani . .

14 Şubat 2011 Pazartesi

Ne pişirsem derdine son


Benim için en zor verilen karardır yapılacak yemeği seçmek. Hatta yemeği yapmaktan daha zordur. Adı konduktan sonra yemeği yapmış bitirmişim gibi bir rahatlık çöker üstüme. Herhalde bir çok kadın da benim gibidir. İşte bugün bu işin çözümünü buldum. Oruç tutmak. Oruçluyken aklına envai çeşit yemekler geliyor, gözünün önünden yıllardır yemediğin lezzetler geçiyor, fikirler pıtır pıtır dökülüveriyor zihnine. Bunun yanına şunu yapayım, çorba da şu olsun, bu yemeğin yanına şu salata çok yakışır diye birden kafanda menüler oluşuveriyor. Bir gün oruç tut, bir hafta ne yemek yapayım diye düşünme. İyi fikir, değil mi ?

Bu arada herkesin mevlid kandili mübarek olsun, günahlarımız affolsun, dualarımız kabul olsun . . .

Haşiye : Fotoğraf, yarın bizim sofrada olması planlanan Ev Cini'nin inegöl köftesi. Bir kere yapmıştım daha önce, enfes oluyor. Tavsiyeler tavsiyesi  :)

12 Şubat 2011 Cumartesi

Kimseyi memnun edemedim


Annem beğenmiyor blogumu. Günlük tutmaya başladığımda gözleri parlamıştı halbuki. Ama ben onun günlükten ne anladığını biliyorum. Annem için günlük demek, gizlice ele geçirilip yazan kişinin kimsenin bilmesini istemediği ne kadar neyi varsa hepsini okuyabilme zevki demek. Tabii burayı okuyup da hiç bir gizli sırrıma vakıf olamadığını görünce bu ne biçim günlük demeye başladı. Deniz'i de yeteri kadar yazmadığımı düşünüyor. Ağzından çıkan herşeyi yaz, sonra unutulur diyor. Bir çok sebepten bu günlük bu işlevi de düzenli olarak yerine getiremiyor nitekim.

Umut da çok eğlencesiz buluyor Resimli Günlük'ü. Facebook gibi birçok sanal ortamın kurdu olduğundan oralardaki heyecanı, enerjiyi ve neşeyi bulamıyor tabii burada. Ne yapmalıysam, komik videolar mı paylaşmalıyım yani?

Bülent ise başka bir alem. Blog yazdığımı ilk duyduğunda söylediği söz Deniz'in kuzenlerinden de bahset de halasına haber verelim,onlar da okusun oldu. O anda içimden geçen sadece bir "Yuh" olmuştu.

Velhasıl kimseyi memnun edemiyoruz. İyi ki çevremde daha başkalarının haberi yok bu işten. Memnuniyetsizler ordusu bir çığ gibi büyürdü sonra.

Amaaan, kimse sevmezse ben severim. Kimse okumazsa ben okurum.

11 Şubat 2011 Cuma

Evlilik,annelik ve ben üzerine

Kocamın en büyük hayali bir albüm kapağında bas gitarist olarak isminin geçmesi. Ütopya da diyebiliriz belki. Gerçekleşir mi ki? Tamam onu seviyorum ama beni zerre kadar enterese etmiyor bu hayal. Hatta hiç hoşlanmıyorum bazı akşamlar bir cafede canlı müzik yapan arkadaşlarının yanına gidip sırf zevk için çalmasından. İnsan eşiyle aynı hayalleri paylaşmıyorsa yolunda gitmeyen şeyler mi var demektir evliliğinde?

Oğlumun en büyük hayali ise sürekli, kesintisiz bir şekilde kendisiyle oyun oynamam. Tamam onu seviyorum,  her gün bir sürü oyun da oynuyoruz. Ama bazen gerçekten hiç bir işim olmasa da oyun oynamak istemiyor canım. İnsan çocuğunun hayallerini fırsatı olduğu halde gerçekleştirmiyorsa anneliğinde bir sorun mu vardır?

Benim hayalimse . . . Yok, düşünüyorum düşünüyorum gerçek bir hayal bulamıyorum. Üniversite zamanlarımda vardı hayallerim, oyunculuk dersleri alırken tiyatro sahnesinde olmak, tezhip yaparken sergiler açmak gibi. Ama şimdi kalmamış. Ufak tefek şeyler var, bir gün uygun ortam olursa diye beklediğim. Onun dışında tek arzum, küçücük dünyamda, evimde, ailemle huzurlu bir şekilde geçirmek yaşamımı. İnsan hayalleri olursa ve onların peşinden koşarsa mı gerçekten mutlu olur?

9 Şubat 2011 Çarşamba

Şafak dört


Hani bir hayalim vardı ya, tatile dair.Hayır tabii ki, gerçekleştiremedim.Her güne ayrı bir programla geldik son çeyreğe.Dışardan gelen akrabalarla geçiyor genelde zaman.Ya gidiyoruz ya geliyorlar.Umut döndü Ankara'ya dün.Hani şu Odtü'lü kardeşim.Çok tatlı kerata.Bugün annemlere uğradım, ev boş boş geldi o olmayınca.Yanılıp yazılıp bu hissimi anneme söyledim.Güç bela durdurduğu gözyaşları yine sel oldu aktı tabii.Alem benim annem.16 yıldır önce beni, ardımdan kardeşlerimi Ankara'ya yolcu edip duruyor, hala alışamadı ayrılığa.Hatta tam tersi, geçen yaz gittiğim 3 günlük tatilde bile arkamdan kova kova gözyaşı döktü.

Deniz de tatilde zaman geçirmenin yolunu buldu.Anneannesinde kalıyor fırsat buldukça.Akşam babam getiriyor geri.O olmadan evde geçirdiğim bir kaç saat benim için çok kıymetli.Öyle heyecanlanıyorum ki, o özgür anları ne yapsam da en iyi şekilde değerlendirsem diye telaşlanıp hiç bir şey yapamıyorum genelde. Kazan kazan ilkesi çalışıyor burada.Deniz mutlu,ben mutlu,annemler mutlu.Ama biraz gecikecek olsa da özlüyorum.Şu anda yine evde yok mesela.Hiç bu saate kalmazdı.Oyunu bırakamamıştır.Ama gelse artık iyi olur.Şöyle sarılsam bir adamıma,mis kokusunu koklasam...

Yarına yemeğe misafirim var.Onu da atlatırsam rahatlayacağım.Aman zaten tatil bitmiş olacak ama neyse.Misafire tatlı yapmaya gidiyorum şimdi mutfağa.Hazır Deniz yokken, ben ben ben diye her şeye atlamıyorken :)


Daha yazacak çok şey var ama yazmak öyle zor ki.Son zamanlarda ya klavyede ya da bloggerda bir sorun var,çok tutuk.Klavyede olduğunu sanmıyorum,normalde gayet güzel çalışıyor çünkü.Ne zaman ki bloga bir şeyler yazmak istiyorum,sorun başlıyor.Hatta bazen yorum yazarken de aynı tutuklukla mücadele etmek zorunda kalıyorum.Neyse anlamadım ama içimdekiler biraz daha içimde kalsın.Yoruldum bu savaştan :)

5 Şubat 2011 Cumartesi

Kalpten

Allah'ım kapına geldim.Şu küçüklüğümle,şu acizliğimle,şu çaresizliğimle,en yücenin,en güçlünün,her şeyi bilen,her şeyi gören,her şeye gücü yetenin kapısına geldim.Kapını çalmaya yüzüm yok,biliyorum ama gidecek başka yerim de yok.Ne olur al beni içeri,çevirme geri.

Kalplerimize,hayatlarımıza,yuvalarımıza huzur ver,dertlerimize deva,yaralarımıza merhem ol.Güzel huylarla donat içimizi,doğru düşünme kabiliyeti ver aklımıza,şeytanın vesveselerine mağlup etme bizleri.Gerçeği,doğruyu,güzeli,ayırdedip seçebilme hasleti ver bizlere.Kötü niyetlileri uzak eyle hayatımızdan.O'nun (sav) sevdiklerini sevdir,sevmediklerinden nefret ettir.O'nu bize,bizi O'na sevdir.

Öyle çok şey var ki aslında daha söylemek istediğim, kelimelere döküp ifade etmeyi bile başaramıyorum.Ama Sen biliyorsun Rabbim içimdekileri,halimi,demek isteyip de diyemediklerimi.Sen kalpleri elinde eviren çevirensin.Kalplerimizi,güzel olana,hayırlı olana,Sana çevir.Sana emanet ediyorum kendimi.

Sana öyle ihtiyacım var ki Allah'ım.Senden başka dost,senden başka sığınak yok.Şefkatine muhtacım.Affet,rahmet et,yardım et...

4 Şubat 2011 Cuma

Çekilin yoldan,buzlar prensi geliyor !


Dün Antep'e gittik.Bülent G.Antep-Galatasaray maçını izlerken Deniz'le ben de alışveriş merkezinde dolaştık.Maraş'ta büyük bir avm olmadığından zaman zaman Antep'e Adana'ya alışverişe gideriz zaten.Uygun olursa Deniz'i anneanneye bırakır gideriz,yoksa da garibimi yanımızda sürükleye sürükleye mağaza dolaşırız.Arada ne kadar Deniz'in de gönlünü eğleyecek şeyler yapmaya çalışsak da sonuçta gelmişken şuraya da bakalım buraya da bakalım diyerek Deniz'i alışveriş kelimesinden nefret ettirmeyi başardık.Deniz de geri kalmadı,bizi kendisiyle alışverişe çıkma düşüncesinden nefret ettirdi bu arada.

Dün bir şeyler satın alma hedefim yoktu.O yüzden bu sefer sen ne istersen onu yapacağız dedim Deniz'e.Önce tabii ki oyuncak hediyeli hamburger yemek istedi.Deniz'e hayalindeki menü,kendime de en büyüğünden patates siparişi verdim.Ve böylece eğlence başladı.

Yemekten sonra resim sergisini gezmek istedi.Kendisinin de şimdiki en büyük hayali bir ressam olmak zaten.Hiç beklemediğim kadar büyük bir ilgiyle ve ciddiyetle dolaştı tüm sergiyi.Renklerin çeşitliliğine hayret etti,benim farketmediğim ayrıntılara dikkatimi çekti.



Oyun parkına daldık ardından.Tam bir saat hopladı,zıpladı,top havuzunda yuvarlandı.Ordan çıktığımızda kan ter içinde kalmıştı.


Buz pateni yapacağım ben dedi.Ay nasıl olur,yapabilir mi ki,ya düşerse endişelerini yenememişken ben daha, adam çıktı bile sahaya.İlk on dakika kenarlardan tuta tuta giderken bir baktım Deniz iki elini de bırakmış bir uçtan bir uca dolaşıyor pistte.Tabii tam kayıyor denemez,dört kez de düştü hatta ama bir kaç sefer daha giderse kıvıracak gibi bu işi.Ayrıca kesinlikle benden daha cesur.Ben asla ellerimi bırakamazdım herhalde orda.Bir dahaki sefere ben de mi denesem acaba?



Kendime not : Sevgili Özlem,buz pateni konusunda ne yaparsın bilemem ama bir dahaki gidişinizde lütfen fotoğraf makineni götürmeyi unutma! Cep telefonundan çektiğin fotoğraflar berbat.Gitti çocuğun gül gibi ilk kayma macerası.


2 Şubat 2011 Çarşamba

Notlar ve düşler


Son okuduklarımı ölçüyor değerlendiriyorum.İşte 5 üzerinden alınan notlar:

Suskunlar- İhsan Oktay Anar- 3
Güzeldi ama bir Amat'ın, bir Efrasiyab'ın Hikayeleri'nin tadını vermedi.

Foto Sabah Resimleri- Ayşe Kulin- 3,5 tan 4
Bazı öyküler vasatı geçemese de bazıları gerçekten iyiydi.

Dört Mevsim Sonbahar- Ahmet Altan- 3
Yazarın daha iyi kitaplarını okumamış olsam 4 bile verebilirdim.

Sır- Nermin Bezmen- 1
Çocukluğumda beyaz dizi miydi neydi, öyle kitaplar vardı.En uyuzundan ve en ucuzundan  aşk hikayeleri.İşte tam onlardan,sadece biraz daha cafcaflısı. (Kendime hatırlatma: Her tavsiye edilen kitabı alma.)

Bin Dokuz Yüz Seksen Dört- George Orwell- 5
Yıllardır okunacak listemdeydi zaten, keşke elimi daha çabuk tutsaymışım.

Şu güzelim tatil günlerinde hazır dışarılar buz gibiyken aslında istediğim tek bir şey var.Bir kaç gün evde yalnız olsam, her yer tertemiz olsa, uzansam kanepeye, elimde sıcak çikolata gibi iç ısıtan bir şeyler, başucumda kitaplarım, okusam okusam, arada kalksam, biraz buralarda dolansam, sonra tekrar okusam...Kimse bölmeden, başka hiç bir şey yapmam gerekmeden, artık gözlerim yanıncaya, yazıları seçemez oluncaya kadar okusam.Doyuma ulaşır mıyım acaba?

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails