29 Ağustos 2011 Pazartesi

Ramazan mı,Şeker mi?

Ramazan'ı içerdiği yoğun dini anlamdan çıkarıp iftar sofralarındaki çeşit çeşit yemeklerin heyecanından,iftar sonrası eğlencelerin coşkusundan falan ibaret görenlerden,Ramazan bayramını da yine manevi kisvesinden sıyırıp şeker bayramı haline indirgeyenlerden olmadım hiç bir zaman.Hatta bu tarz yaklaşımlara şiddetle karşı oldum.Ramazan Allah'a yaklaşmak için vesile edilmeli,şimdilerde özellikle televizyonlarda yapıldığı gibi folklorik bir öğeye dönüşmemeli diye düşünürüm.Evet kabul,bu konuda muhafazakarım.Daha doğrusu muhafazakardım.Ta ki Deniz'le aramızda şu diyalog yaşanan kadar:

- Bayram geliyor Denizciğim,ne güzel değil mi?
- Ne bayramı?
- Ramazan bayramı.Hani bir ay boyunca oruç tuttuk ya,şimdi artık Ramazan bitiyor.Biz de Allah bize bu güzel günleri yaşattığı için mutlu oluyoruz,bayram kutluyoruz.
- Paskalya bayramı ne zaman anne?
- Biz Paskalya bayramı kutlamıyoruz annecim.
- Noel ne zaman öyleyse? (Ah bu televizyon,istediğin,istemediğin her şeyi öğretiyor çocuklara)
- Bizim Noelimiz de yok annecim.
- Keşke olsaydı di mi anne?Çok güzel oluyor bence onlar.Bir sürü hediye alıyor herkes birbirine,bir sürü eğlenceli şeyler yapıyorlar.

Ne diyebilirdim ki bu cümlelerden sonra?Doğru söylüyordu.Bambaşka bir kültüre,bambaşka bir dine sahip olsak da o bayramlar,kendi bayramlarımızdan daha çekici,daha neşeli geliyordu.Sadece çocuklar mı,ben bile yukarda yazdığım tüm tutucu görüşlerime rağmen filmlerden gördüğüm kadarıyla elalemin Noel,Paskalya kutlamasını gayet cezbedici buluyordum.Hatırladığım kadarıyla zamanında Hilal çocuklara Ramazan coşkusunu hissettirmek için Ramazan'ın her günü onlara birer hediye verilebileceğini yazmıştı.Güzel fikir ama bu şimdiki zamanın daha istemeden her şeye sahip olan çocuklarını ne derece neşelendirir,emin değilim.Deniz'e bayramlık almak için çarşıya gittiğimizde bile suratından düşen bin parçaydı."Ben demedim mi çarşıya gitmeyi,mağazaları gezmeyi sevmiyorum diye,kıyafet falan istemiyorum ben" yaygaraları eşliğinde aldık bayramlıklarını.Anladım ki,senede iki kez ancak bayramlarda yeni kıyafet gören çocuklar içinmiş o sevinmeler,heyecanlanmalar.Her sezon kat kat yeni kıyafet dizilen çocuklar niye sevinsin ki dolaba bir şort,bir tişört daha girdi diye.Ayrıca,evde bireysel olarak yapılan şeyler kesinlikle tüm toplumun aynı anda hissettiği neşe ve coşkuyla bir olamaz.Noel'deki coşkunun sırrı,bir evin içinde anne babanın çocuğuna verdiği hediye değil,tüm akrabaların,tüm komşuların,tüm şehrin aynı şeyleri hissetmesi değil mi?

Velhasıl,diyeceğim o ki,artık Ramazan sadece dini boyutuyla yaşansın,Ramazan ayında oruçtan çok iftar konuşulmasın,Ramazan bayramına şeker bayramı gibi uydurma isimler konmasın falan filan demeyeceğim.Ramazan'ın ve bayramların özel günler olduğu,bizim için olduğu,bizi bir araya getirdiği,neşe verdiği hangi şekilde daha iyi anlaşılacaksa o şekilde geçsin Ramazanlar,bayramlar.Büyükler için de küçükler için de...

Haşiye : Yarın bayram ziyaretlerini hızlıca tamamlayıp denize doğru yola çıkıyoruz.Yeni yeni yüzmeye başlayan Deniz'i Temmuz'daki bir hafta kesmedi.Dönüşte de Pazar günü kardeşimin nişanı var.Cumartesi geldiğimizde fırsat bulursam uğrarım.Herkese dolu dolu geçen,güzel bayramlar diliyorum :)

Dünün şükürleri

Dün iftarda,yakın akrabalardan hatta aileden,benim yaşlarımda genç bir hanımefendinin (kim olduğunu yazmıyorum ki bir gün buraları okuyacak falan olursa hayııır,aslaa,o sen değildin diye kıvırabileyim) kuş kadar,abartmıyorum bir bebeğin bile doymayacağı porsiyonlarda yemek yediğine ve bunu hayatının alışkanlığı haline getirmesine rağmen bir gram kilo veremediğine,zarafetine,bakımına hiç yakışmayan göbeğinde en ufak bir incelme olmadığına şahit olduktan sonra her istediğinden,istediği saatte,istediği kadar yeyip yine de kilo almayan bir bünyeye sahip olduğum için öyle çok şükrettim ki...

Dün çarşıda dolaşırken önümden giden çiftten dişi olanının "Ne olurdu istediğim kıyafeti alsaydın,sadece 19 lira fazla verecektin,ölür müydün yani verseydin,olsa cebimden çıkarıp ben sana vereceğim 19 lirayı ama yok,19 lira için değer miydi beni bu kadar üzmeye,ucuzunu istemiyorum,onu istiyorum,almayacak mısın,bak dükkan geride kalıyor.İyi almazsan alma,rahatladın mı şimdi..." şeklinde sürüp giden hatta zaman zaman bağırmaya varan söylenmelerini duyduktan sonra istediğim şeyleri alabilecek param olduğu için,o parayı kazandığım kendi işim olduğu için,param olsa da olmasa da almak istediklerime klasik erkek modunda "ne gerek var,çok pahalı" itirazları getirmeyen bir kocam olduğu için şükrettim.

Akşam televizyonda tesadüfen takılıp kaldığım Söğüt Ağacı filminden sonra,insanlara müthiş bir hediye olarak sunulmuş görme duyusundan beni de mahrum bırakmadığı için Allah'a çooook şükrettim.


19 Ağustos 2011 Cuma

Sıfırcı hoca işbaşında

Bu günlük tutma işi ne acayip.Yazdıkça yazasın geliyor,yazmadıkça da yazmayasın.Tıpkı benim son on gündür olduğum gibi.Bir kaç gün misafir ağırlamaydı,iftara gitmeydi falan derken bilgisayardan bir koptum,kopuş o kopuş.O günden beri değil yeni bir şeyler yazmak,bilgisayarın olduğu odaya giresim bile gelmedi.Neyse,şimdi kendimi zorlayarak da olsa okuduğum kitapları ve tarafımca verilmiş notlarını yazmak istiyorum.Öyle uzun zamandır "kitap" etiketiyle yazmamışım ki unutmaya başlıyorum artık geçen zamanda neler okuduğumu.


Katre-i Matem - İskender Pala - 5 üzerinden 4

Fonda Lale devrinin olduğu gizemli cinayetlerle,entrikalı olaylarla örülü bir kitap.Beni etkileyen kısmı ana konudan çok o devrin ortamları,insanları,bilinmeyen yönleri.İ.Pala zaten sevdiğim bir yazar,yine tüm yazın hünerlerini döktürmüş kitapta ama ortada o kadar çok insan ve o insanların o kadar karmaşık isimleri vardı ki o yüzden ikide bir durup "bu kimdi ya" diyerek geri dönüşler yapmak zorunda kaldım.O yüzden de bir puan kırdım :)


Sis Kelebekleri - Nazlı Eray - 5 üzerinden 4

Nazlı Eray'ı ilk kez okudum.En son Perihan Mağden faciasından sonra nedense Eray'ı da onunla aynı kefeye koyup bir önyargıyla başladım kitaba.Her ikisinin de yaşayan,Türk,gazeteci,kadın yazar olması sanırım bir özdeşim kurmama sebep oldu.Ama Nazlı Eray beni utandırdı.Bu fantastik roman çok güzel,çok etkileyiciydi.Daha önce hakkında bazı şeyler duyduğum eski Sinop cezaevi kitabın ana mekanlarından biri.Ki sırf o cezaeviyle ilgili yeni bir şeyler öğrenmek bile kitabı sevmeme yetti.Nazlı Eray'ın tüm kitaplarını okumak bundan sonraki planlarım arasında artık.E,madem bu kadar iyi,niye 4 verdin diye soracak olursanız,sıfırcı hoca olduğumu hatırlatırım :)


İstanbul Hatırası - Ahmet Ümit - 5 üzerinden 4

Ahmet Ümit'i zaten çok severdim,bu kitabı okuyunca daha da bir sevdim.Ne diyeyim ki,çok güzel,tadına doyulmaz bir kitaptı.


Fedailerin Kalesi Alamut - Vladimir Bartol - 5 üzerinden 2

Selçuklular zamanında yaşamış,Haşhaşilerin lideri İranlı Hasan Sabbah anlatılıyor kitapta.Hiç bilgim olmayan konular hakkında bir fikir verdi kitap,müteşekkirim ama kitap olarak sevdim mi?Sevmedim.


Hayat - Hüzün - Köprü - Ayşe Kulin - Üçüne birden 5 üzerinden 3

Ramazan başlarında uykulu uykulu dolaştığımı,kitap bile okuyamadığımı söylemiştim ya hani.İşte o dönem okumaya çalıştığım ağır kitabı yarıda bırakıp Ayşe Kulin'i aldım elime ve bu 3 kitabın kimisini bir kimisini iki günde bitirdim.Ne akıcı,ne rahat yazıyor bu kadın,hayranım.Ama buna rağmen bence öyle çok bir edebi değeri yok Ayşe Kulin kitaplarının.İşte öyle gevşek bir şeylere ihtiyaç duyunca okunacaklardan.Bu arada Ayşe Kulin'in babasına olan sevgisi beni çok etkiledi,belirtmeden geçemeyeceğim.


Rüzgarın Gölgesi - Carlos Ruiz Zafon - 5 üzerinden 5

Kitabı elime aldığımda ne anlattığı hakkında hiç bir fikrim yoktu,sadece daha önceden okumuş olan teyzemin "Hmm,o çok güzeldi" yorumuyla okumaya başladım.Bu yoruma rağmen,önce çok sakin başlayan kitabı,ilerledikçe aldığı girift hallerle elimden bırakamaz olacak kadar çok seveceğimi tahmin etmemiştim.Kitabın son sayfasını bitirip kapattığımda "Nasıl muhteşem yazarlar var,nasıl bu kadar harika yazıyorlar" diye gayriihtiyari mırıldanmaktan kendimi alamadım.Benim için son dönemlerin en iyilerindendi.

10 Ağustos 2011 Çarşamba

En güzel armağan


"Allah'ım,gecen gündüzü nasıl örttüyse,mümin kardeşimin günahlarını ve hatalarını da bu dünyada ve ahirette öyle ört.

Benim bilmediğim Seninse muhakkak bildiğin sıkıntılarını gider.

Benim hiç bir şey yapamadığım dertlerine Sen deva ol,her sarsıldığında tutamadığım elini Sen tut.

Her incindiğinde yüreğine yakin merhemini Sen sür.

Cennetinin en güzel yerine al ve bir daha çıkarma.

Allah'ım ben onu sevdim,Sen de sev."


Bir can arkadaşımın gönderdiği bu duayı en son kandilden beri telefonumda saklıyorum.Aslında kandillerde,bayramlarda rehberdeki isimlere sıradan gönderilen,sizden başka 50 kişinin daha telefonunda aynısı bulunan mesajların benim için hiç bir kıymeti yok,çoğu zaman okumadan siliyorum hatta.Bu mesaj da öyle mi yoksa sadece benim için mi yazıldı,onu bilmiyorum.Ama mesajdaki dua öyle güzel ki,öyle dokundu ki içime saklamakla yetinemeyip paylaşıyorum.

8 Ağustos 2011 Pazartesi

İsyankar ruh


Dün gece uyku öncesi yatakta gülüşüp koklaşırken "Annecim ne olur hiç büyüme,hep böyle benim minik meleğim olarak kal,olmaz mı?" dedim.Önce masum masum "Ama benim elimde değil" diyordu ki lafını yarıda kesti,suratı ciddileşti, "Ben çocuk olmaktan çok mu mutlu oluyorum sanki?" deyiverdi."Niye annecim,harika bir şey değil mi çocuk olmak?" diye sordum tabii.Aldığım cevap "Hiç de güzel değil,çocuğum diye bana bir sürü kurallar koyuyorsunuz,büyünce kurtulurum belki." 

Haşiye : Fotoğraf minik adamın daha da minik,tombiş ve lüleleri olduğu zamanlardan

7 Ağustos 2011 Pazar

Sen uyurken seni nasıl sevdiğimi bir bilsen


Bebeğim,neden diyorum kendime,neden sen uyurken kalbimi yakacak,gözlerimi yaşartacak kadar şiddetli hissettiğim aşk,sevgi,şefkat,koruma,sahiplenme duyguları,uyanıkken beni zorladığın anlarda uçup gidip yerini sevimsiz bir öfkeye ve hizaya sokma çabasına bırakıyor...Neden?
Yine kendimden hiç hoşlanmıyorum.

3 Ağustos 2011 Çarşamba

Uyuşuk

3 günlük Ramazan durum raporu :
Yorgunum,bitkinim,ağzımı açacak,kolumu kımıldatacak dermanım yok.Şu özel,heyecanla beklediğim günlerde,değil fazladan ibadetler etmek,Kur'an okumak,elime normal kitabımı alıp okuyacak kadar bile halim yok.Uyuşukların uyuşuğu oldum.En asgaride yapmam gerekenleri yapıp bulduğum en serin kanepeye atıyorum ardından kendimi.Oruçtan değil ama bu halim,uykusuzluktan.Sıcaktan zaten uyuyamazken,sahur da girince işin içine leylaya döndüm üç günde.Şikayet için değil,hal ve gidişi rapor için yazıyorum bunları.Hiç hoşlanmıyorum kendimden,hiç.Bugün erken yatayım bari.

1 Ağustos 2011 Pazartesi

Bugün Ramazan,neşe doluyor insan :)

Her sene Ramazan yaklaştıkça içim sevinçten kıpır kıpır olur benim.Çok özel,güzel zamanlardır bence Ramazan günleri.Yok,bir çok kişi gibi iftar sofralarına,sahur telaşlarına,pide kokularına bağlamayacağım bu güzelliğin sebebini.Onlar da var tabii ama bence asıl sebep,Allah kendi sevdiği kulunu diğer kullarına sevdirdiği gibi,sevdiği ayı da öyle sevdiriyor,sevimli gösteriyor.Rabbim,bu ayı layıkıyla yaşamayı nasip etsin tüm dileyenlere.

Şimdi gelelim Ramazan'la ilgili ikinci ve önemli "iftara ne pişireceğim" mevzusuna.Son zamanlarda özellikle medyada oluşturulmaya çalışılan "ramazan = iftar ziyafetleri" denkleminden hiç hoşlanmasam da şu da bir gerçek ki her akşam ortaya doğru düzgün bir iftar sofrası konması gerek.E,her gün ne pişecek?Fikir olsa yapması hiç zoruma gitmiyor da,fikir kolay kolay çıkmıyor işte.Bülent artık yanımdan kaçıyor "Bugün ne yemek yapayım?" sorusunu duyunca.Günlerdir yemek bloglarında dolaşıp doğru düzgün bir kaç menü oluşturayım istiyordum,zaman bulup bir türlü yapamadım.Şimdi oruçluyken de yemek blogu dolaşmak nefse yapılabilecek en büyük işkence!Bu arada duydum ki,Deniz'in en has arkadaşı Ömer'in en has ev hanımlarından olan annesi Leyla Abla bir aylık bir menü listesi hazırlamış Ramazan için.Şimdiki planım o listeyi ele geçirip bir ay boyunca kafamı bir daha yormamak.Ön hazırlığını ona göre yaparsın,malzemeni ona göre alırsın,yemek ismi söylesinler diye çevrendekilerin başının etini yemezsin...Akıllı kadın canım bu Leyla Abla :)

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails