30 Mayıs 2011 Pazartesi

Duası güzel

Dolabın üstüne hurçları koymak için çıktığı üçayak merdivenden hurçla birlikte düşen ve vücudunu hareket ettirip düştüğü yerden kalkabilmesi yarım saat süren kişinin,başında kendiliğinden Ya Şafi diye dualar eden 6 yaşında minicik bir oğlu varsa ne kadar zor günler geçirse de mutlu olacağı çok şey var demektir.

Kafasında soru işareti kalanlara not : Ya Şafi Allah'ın şifa veren anlamındaki ismi.

26 Mayıs 2011 Perşembe

Kadın-Erkek


İki arkadaşımız var Bülent'le benim.Eskiden bir çiftti bunlar.Erkek 31,kız 27 yaşında.Fırtınalı bir ilişkileri vardı.Birbirlerine çok aşık iki sevgiliydiler ama kavgaları,küslükleri,ayrılıp ayrılıp barışmaları da hiç eksik olmazdı.Tartışmalarının ana sebebi kıskançlıktı.Halbuki ikisinin gözü de birbirlerinden başkasını görmüyordu ama o andaki ruh hallerinde sanırım bunu farkedemiyorlardı.En son 2,5 yıl önce çok şiddetli bir tartışma neticesinde tamamen ayrıldılar.Daha doğrusu ayrılma kararı alan erkekti,kıza da razı olmaktan başka çare kalmamıştı.Birbirlerini öyle çok seviyorlardı ki nasıl olsa dayanamaz yakında barışırlar gözüyle bakıyorduk olaya.Ama olmadı,barışmadılar.Erkeği daha çok görme şansımız oluyordu ve içindeki öfkenin aylarca geçmediğini gördükçe yavaş yavaş biz de umudumuzu kesmeye başladık bu ilişkiden.Bir süre sonra erkek askere gitti.Aylar sonra geldiğinde verdiği ayrılık kararından çok pişman olduğu anlaşılıyordu.Zaman geçmiş,belki de askerliğin yalnız ortamının da etkisiyle kalbindeki aşk yeniden ortaya çıkmıştı.Defalarca kızın yanına gitti,yalvardı,yakardı geri dönmesi için ama kız kabul etmedi.Çok zaman geçti,çok kırıldım,çok acı çektim ben,yeniden başlayacak gücüm de,isteğim de yok dedi.Eh neyse dedik biz içimizden,hayırlısı böyleymiş demek ki,erkek de yeni birisiyle tanışır,acısını unutur dedik.Ama yine tutturamadık.Başka bir kız arkadaşı oldu ama onu unutamadı.Kalbim başkasındayken yanımdakini aldatmış oluyorum resmen dedi kız arkadaşından da ayrıldı,kendini işine verdi.Uzun zamandır sesi soluğu çıkmıyordu,biz de konuyu unutmaya başlamıştık ki öğrendiğimize göre bugün bir tanıdığa rica etmiş,aşkımdan ölüyorum,gitsen,benim haberim yokmuş gibi bir konuşsan ikna edemez misin acaba diye.Tanıdık dediğim de hakikaten sadece bir tanıdık,gerçekten bir samimiyeti bile yok her ikisiyle de.Ne halde ki bu kadar olmadık çareler arıyor,inşallah kabul eder kız dedik.Ama etmemiş.Bitti,tükendi,kalbimde artık külleri bile kalmadı o ilişkinin,hem yaza başkasıyla nişanlanıyorum demiş.Geri döner diye çok bekledim,bir insan her gece ağlar mı,aylarca her gece ağladım ben,o ise geri dönmekte çok geç kaldı demiş.

Bugün duyduklarımız içime çok dokundu.İkisi için de ayrı ayrı üzüldüm.Biraz önce de şu yazıyı okuyunca kafama dank etti.Kadın-erkek ilişkilerinin sırrı şu olmalı : Üzülme,bunalma,koyver gitsin.Sevmiyorsa yolu açık olsun,seviyorsa da o zaten senindir.Yıllar da geçse,yüz bin kez de reddedilse...Biliyorum,bu hiç de orjinal bir keşif değil ama insanın hemen yakınındaki yaşanmışlıklar algılamada özlü sözlerden daha etkili oluyor.

Renkler herkes içindir

Şuraya bir uğramanız şiddetle tavsiye edilir.

25 Mayıs 2011 Çarşamba

Ondan bundan



Yürümek yetmiyor,koşuyorum son günlerde.Yapmam gerekenlere yetişebilmek için.Yine de yetişemiyorum.Yine de eksik kalıyor bir şeyler.Bu yoğunluğa rağmen her gece uzun uzun kitap okuyabiliyorum ya,kendime hayret ediyorum.Ya ben gerçekten kitapkoliğim ya da yapmak istemediğim işlerden kaçış yolu olarak görüyor bilinçaltım okumayı.

Ortak sınav haftasındayız okulda.Her gün yazılı yapıyoruz nerdeyse.Öğrenciler benim hazırlandığım kadar hazırlansalar,yazılıdan rahatlıkla "yıldızlı pekiyi" alırlar.

Sonunda ben de kabullendim Deniz'in bebeklikten çıkıp çocukluğa geçtiğini.Öyle olmasa her gün hava kararana kadar aşağıda top oynayıp,dizinde,dirseğinde yaralarla eve gelir miydi?

En son ev darmadağınık deyip gitmiştim ya,ben o dağınıklığı tamamen toplamayı bir türlü bitiremediğimden evi silme,süpürme aşamasına da geçemiyordum.Dün akşam okuldan geldim,bir baktım ki,sevgili kocacığım çekmiş elektrik süpürgesini her yeri dip köşe iyice süpürmüş.Artık tozdan çıkılamayan balkonu tertemiz yıkamış.Böyle adam sevilmez de ne yapılır?Bir de şu banyoya,tuvalete el atsaydı harika olurdu ama neyse :)

Ne zamandır bir kedi almak istiyorduk eve.Ailecek hayranıyız da kendilerinin.Muhteşem hayvanlar bence kediler.Asil,gururlu,güzel,zarif...Özellikle bir çocuğun hayatında mutlaka kedi olmalı diye düşünüyorum.Kedileri sağlık açısından zararlı hale getiren çiğ et yemeleriymiş.O yüzden ağzına çiğ et girmemiş bir yavru kedi aranıyorduk epeydir.Nihayet bulduk.Annemlerin apartmanının ardiyesine bir kedi yavrulamış.İstediğimiz an hemen alıp gelebiliriz.Ama iş ciddiye binince bir kararsızlık hasıl oldu bende.Alsak mı almasak mı?Zormuş,vazgeçtim olmaz,sonuna kadar götürebilir miyiz?Yazın tatile gidince onu ne yaparız?Of,ben karar verene kadar,kedi büyüyüp bir çiğ et gurmesi olacak bu gidişle.

Son günlerde Esra üzerimde yoğun bir baskı oluşturmuş durumda,saçlarına platin sarısı röfle yaptıralım diye.Çok korkuyorum ya korkunç bir şey olursa.33 yıldır aynı saçı kullanıyorsun,bir dene,ne çıkar,hem ben sana yakışacağına eminim diye beni gaza getirmek için çok uğraşıyor Esracan.Şimdi gözüm sürekli saçları röfleli kadınlarda.Bazısını görünce hevesleniyorum,bazısını görünce de asla yaptırmam diye kararlar alıyorum.Bakalım ne olacak?Esra kendi kuaföründen benim için Cuma'ya randevu aldı bile.Ama benim işim hiç belli olmaz.Ekebilirim de kuaförü :)

Son günlerde canım,aynen eskiden yaptığım gibi sürekli yemek bloglarında dolaşmak,çeşit çeşit tarifler biriktirmek,her gün değişik,güzel şeyler hazırlamak istiyor ama nerdeee...Vaktim yok,vaktim olursa da tercihimi buraya uğramaktan veya kitap okumaktan yana kullanıyorum.Hele bir yaz gelsin,çok hamarat olacağım,söz :)

Son olarak pasaport almak için gereken üç-beş evrağı tek seferde söylemeyi bir türlü başaramayıp beni bugün topuklu ayakkabılarla defalarca emniyete gidip gelmek zorunda bırakan polis memuru arkadaşa buradan teesüflerimi bildiriyorum.Emniyete yaptığımız 4. turun sonunda kendisini gözümde bitiren diyalog ise şu şekilde gerçekleşti :

Memur: Daha önce pasaportunuz var mıydı?
Biz: Eveet??
Memur: O zaman o pasaportları da getirmelisiniz,onları iptal edip yenisini verebiliriz.
Biz: (Hırrr efektiyle) İyi de bunu daha önce niye söylemediniz,defalarca sorduk ne gerek diye?
Memur: Ama söyleseydiniz önceden pasaportunuz olduğunu ben de derdim.
Biz: Peki hanfendi,haklısınız,biz söylemeliydik.Hatta isterseniz şimdi size hayat hikayemizi baştan sona anlatalım,gerekli bir şey farkettiğinizde siz arada bize söylersiniz.(İçinden küfür küfür küfür)

23 Mayıs 2011 Pazartesi

Gittim,Gezdim,Geldim,Kız bile istedim


Geldik
Keyifli,gürültülü,hareketli bir dört günden sonra nihayet dün akşama doğru evimize geldik
Hemencecik hazırlanıp kız istemeye gittik
Kardeşime,Onur'a
Tuğba'yı
On yıllık sevgilisini
Adet olduğu üzere hele bir düşünelim dedi babası
Yakında "söz" var yani :)

Bir not düşüp gideyim istedim.Çoook işim var çok.Dört günde dağlar gibi birikmiş kirliler var.Valiz toplayayım derken dağıttığım bir sürü dolap,çekmece var.Ben yokken tüm bloggerlar arı gibi çalışmış,okunacak bir sürü blog var.Bir kaç saat sonra okul var.İyisi mi hadi bye bye :))


18 Mayıs 2011 Çarşamba

Honey,I'm leaving town


Öğrencilik yıllarımda zannederdim ki tatili isteyen yalnızca bizdik.Öğretmenlerin tek istediği sürekli ders işlemek gibi gelirdi.Meğer onlar daha büyük bir hasretle beklermiş tatili.Öğretmen olunca anladım :)

 Ve biz,yarının ve sonraki günün ve bir sonraki günün ve daha da sonraki günün tatil olmasını fırsat bilerek yola çıkıyoruz.Nereye mi?Ne önemi var,gidiyoruz ya o yeter :))

15 Mayıs 2011 Pazar

Annelik = Sabır zorlaması = Vicdan azabı


Bugün Winnie the Pooh'u izlemeye gittik Deniz'le.Film epey uzaktaki bir salonda gösteriliyordu.Son zamanlarda mutat olduğu üzere giderken yol boyunca sürekli soru sordu Deniz.Gidince soru sormaya devam etti.Filmi izlerken bile hız kesmedi.Sürekli anneee niye bu böyle,anneee niye şu şöyle?Kimi mantıklı,kimi akla hayale gelmeyecek,verilecek bir cevabı bile olamayacak sorular.Merak ettikleri bazen öyle çoğalıyor ki kafasının içinde daha bir soruyu sorarken onu yarıda kesip yeni birine geçebiliyor.Bugün keyifle anacağımız bir Pazar olsun diye çırpınan ben,anne kişisi de sabırla her soruya cevap vermeye çalıştım.Ama artık dönüş yolunda tahammülümün son noktasına geldim ve "Oğlum lütfen bir beş dakika susar mısın,gerçekten yoruldum" dedim.Her ne kadar kontrollü davranmaya çalıştıysam da sesim elimde olmadan gereğinden sert çıkmış olacak ki anında Deniz'in dudakları büzülüverdi.Ağlamaklı bir hal aldı,bozuldu."Aferin Özlem" dedim kendi kendime."Hani mutlu zaman geçirecektiniz bu gün.Eve gelmek üzereydik.Azıcık daha tutamadın kendini."

Biraz da gönlünü etmek için evin yanındaki bakkalın önünden geçerken "Gel sana istediğin bir şey alayım" dedim.Yüzü ışıldayarak girdi bakkala.Çikolata seçti."Bundan 5 tane alsam olur mu?" dedi."Hayır,bir tane alabilirsin" dedim."5 tane" diye diretti,"Hayır" dedim."İstemiyorum o zaman" diye suratını astı,çıktı."Sen bilirsin" dedim arkasından.Yine mutlu edememiştim.

Ben yetişene kadar bizim evin bahçesine varmıştı.Karşımda küskün bir çocuk beklerken ben,o sitenin parkında oynayan çocukları görmüş,az önce bakkalda yaşananları çoktan unutmuştu bile."Ben de oynayacağım" dedi,"Tamam" dedim.Eve çıktım.Sabahleyin bu günün çok keyifli geçmesi planları yaparken şimdi içim buruk buruktu.Yine başaramamıştım.Her gece o uyurken başucunda ona verdiğim sözleri yine tutamamıştım.Halbuki geceleri yatağının başında içimdeki sevgi öyle çoğalıyor öyle çoğalıyordu ki bazen bu sevginin yoğunlaşıp elle tutulacak gözle görülecek hale geleceğini zannediyordum.Dünyanın en güzel çocuğu gibi geliyordu bana hediye edilen.Belki de bir melek.Ve burnumun direği sızlayarak o güne kadarki tüm hatalarım için ondan defalarca özürler diliyor,bundan sonra çok daha sabırlı,çok daha iyi bir anne olacağım diye sözler veriyordum.Ama gün doğup,hayat akmaya başladığında o sözleri tutamıyordum işte.

Aşağıdan neşe çığlıkları içinde sesi gelirken ben yukarda kendime kızdım,söylendim,üzüldüm,yoruldum."Neyse ne" dedim kendime sonunda,"Zararın neresinden dönsen kardır,şu andan itibaren başladığını farz edelim o zaman."Bu telkinle kendimi biraz daha iyi hissettim.Eve gelince kurabiye mi yapsak beraber gibisinden planlar bile yapmaya başladım.Az sonra kapı çaldı,açtım,tüm neşemle "Hoşgeldin meleğim,acıktın mı?" dedim."Ne yemek var?" dedi.Saydım yemekleri."Ben onlardan istemiyorum,makarna istiyorum" dedi."Ama annecim,dün yedin makarnayı,her gün her gün olmaz ki" dedim."Ben makarna istiyoruuum,başka bir şey yemeeem" cevabı aldım karşılık olarak,üstelik de tahammül sınırlarımı zorlayan en huysuz ses tonuyla.Oy Allah'ım gel de sabırlı ol şimdi.

14 Mayıs 2011 Cumartesi

Ey Blogger! Titre ve kendine dön!

Üç gün boyunca blogun kumanda paneline giremedim,yorumları onaylayamadım,başka bloglara yorum bırakamadım.Tek yapabildiğim kendi blogumu da diğer blogları da sessizce okumaktı.Bugün nihayet kumanda paneli açıldı ama bir baktım önceki yazıya bırakılmış tüm yorumlar silinmiş gitmiş.Artık blogu açmaya çalışırken bakalım bu gün hangi sürprizle karşılaşacağım diye paranoyakça beklemeye başladım.Bir de gördüğüm kadarıyla başka kimse böyle bir problemden bahsetmemiş,herkes harıl harıl yazıyor günlerdir.Blogger'ın tüm garezi bana mı yoksa?

11 Mayıs 2011 Çarşamba

Son günlerde dokunanlar



Yıllardır şeker hastası olan babamın şimdi böbreklerinin zarar görmesiyle daha ağır bir perhiz programına girmek zorunda kalmasına "Eskiden nasıl zor gelirdi şeker perhizi yapmak,keşke onun kıymetini bilseymişim,yeniden sadece şeker hastası olmak için neler yapmazdım" mealinde yaptığı yorum ...

Öğrencimin bir öğretmenine "Hocam,çok acıktım,param yok,kantinden sizin hesabınıza bir simit alabilir miyim?" diye fısıldaması ...

Bir öğretmen arkadaşın üniversitede okuyan çocuğunun hoşlandığı gence hoş görünmek için nasıl kendine özen gösterdiğini anlatması üzerine daha 30'larındaki başka bir evli arkadaşın "Öyle uzun zaman oldu ki biri için heyecanlanmayalı,giyinip kuşanmayalı.Artık eşimin yanında nasıl göründüğümü hiç önemsemiyorum bile" sözleri ...

Okula gitmeyip anneannede kalan Deniz mutlu olsun diye,annemin tüm öğleden sonrasını onunla oyun oynayarak geçirmesi.Delili de telefonda Deniz'in kahkahalar eşliğinde "Anne,bugün çok harika vakit geçirdim!" demesi ...

Boşanmış bir ailenin çocuğu olan öğrencimin niye Almanya'da yaşayan annesinin yanından burdaki anneannesinin yanına geldiğini sormam üzerine yüzü kızararak "Şey öğretmenim,ben annemi rahatsız ediyordum galiba.Annem çok fazla bey değiştiriyor da .." diye cevap vermesi ...

Akasyaların her esen rüzgarla yavaş yavaş bize veda etmesi ...

Yolda yürürken geçen arabalardan beni korumak için elimden tutup beni kenara çekiştiren Deniz'in anne-çocuk rollerini değiştirmesi ...


8 Mayıs 2011 Pazar

Söylemesi de söylenmesi de en güzel kelime




Ne kadar sevdiysem,geçen sene de yazma ihtiyacı duymuşum,bu sene de yazıyorum.Arçelik'in anneler günü için çektiği reklam filminden bahsediyorum.Geçen sene de beni ağlatmayı başarıyordu bu film,bu sene de.Ortamına göre,yalnızsam hüngür hüngür ağlıyorum,etrafta birileri varsa çaktırmadan.İlginç olan izlerken kendi annemi değil de kendi anneliğimi düşünüyor olmam."Anne" olgusunu bir anneye sahipken değil,sana anne diyen bir evlada sahipken gerçekten anlayabiliyorsun belki.

İyi ki "anne" dediğim biri,iyi ki bana "anne" diyen biri var.

7 Mayıs 2011 Cumartesi

Detoks


Detoksa sokmak istiyorum hayatımı.Bedenimi değil hayatımı.Beni üzen,yıpratan,yoran tüm kötü alışkanlıklarımdan,huylarımdan kurtulmak,yepyeni bir ben olmak istiyorum.

En başta tembelliğimden kurtulmak istiyorum.Zaman hiç durmadan ilerlerken bir sürü fırsatı kaçırmama,yaşanmamışlıklarımı artırmama,O'ndan uzaklaşmama sebep olan tembelliğimi çıkarıp fırlatmak istiyorum üzerimden.

Tahammülsüzlüğümden kurtulmak istiyorum ardından.Zaman zaman oğlumun henüz 6 yaşında minicik bir çocuk olduğunu unutturup beni öfkeli anne,oğlumu gözlerindeki ışık sönmüş bir masum haline dönüştüren tahammülsüzlüğümden nefret ediyorum.

Kilo almayan bir bünyeye sahip olmanın avantajını kullanmaya son.Dilediğimce,vakitli vakitsiz abur cubur yeme alışkanlığımdan kurtulmak istiyorum.Doğru düzgün beslenme sadece fit olmak için değil sağlıklı bir hayat sürmek için gerekli çünkü.33. yaşımdan itibaren sağlığıma daha çok özen göstermem gerektiğini biliyorum,istiyorum.

Ne kadar yorgun da olsam makyajımı temizlemeden yatmayacak kadar üşengeçlik duygusundan kurtulmak istiyorum.Ne ayıp ama!

Karakterimin bir uzantısı olsa da,zaman zaman üzerime çöken melankolik,durgun ruh halimi çıkarıp atmak istiyorum benliğimden.Coşkulu,gözlerinin içi gülen biri olmak istiyorum.Öyle insanları çok seviyorum.

Zamanımı doğru düzgün kullanabilme yetisi istiyorum.Nefret ediyorum,kendi plansızlığım,boş işlerle bir sürü vakit geçirmem yüzünden kafamdaki bir sürü şeyi yapamadan yine gece olup,yatağa yine kendime söylene söylene giriyor olmamdan.

Ve en son,tüm bunları bu güne kadar yapmama izin vermeyen irade eksikliğimi sonsuza kadar hayatımdan silip atmak istiyorum.

6 Mayıs 2011 Cuma

Muzip akasya



Akasya ağaçları bu mevsimde muzip bir çocuk gibi.Siz onlara bakarken masum masum durup da siz arkanızı dönünce tam bir yaramaz afacana dönüşen çocuklar vardır ya hani.İşte onlardan.

Akasyaların altından geçerken kokusu hiç gelmiyor.Allah Allah bu akasyaların kokması gerekmez miydi diyorsunuz hatta kendi kendinize.Sonra başka bir zaman,bambaşka bir yerde birden burnunuza enfes bir rayiha doluveriyor.Hmmm,harika.Akasya kokusu.Nerden geliyor koku diye etrafınıza bakınıyorsunuz ama yok,bir tane akasya ağacı göremiyorsunuz.Kimbilir hangi ara sokakta,hangi kocaman apartmanın arkasında çiçeklerinin kokusunu rüzgara emanet etmiş,size selam yolluyor kendisi.Muzip şey!

5 Mayıs 2011 Perşembe

Hayal kırıklığı ve muz kabuğu



Buralara uğrayacak hiç vakit bulamıyorum ama dünkü alışveriş hüsranımı hemencecik yazıp gideyim istedim.Dün nihayet iki arada bir derede bir kaç mağaza dolaşabildim.Esra'yla arada iki saat boş dersimiz vardı,hemen bir koşu turladık geldik.Zaten Esra'ya alışveriş de yeter ki,kendisi her an hazır ve nazırdır.Bu arada Esra,okulda en sevdiğim arkadaşım.

Dolaştık da ne oldu,hiç!Ben kendime okulda giymek için kıyafet bakıyorum.Yani usturuplu bir şeyler ama aynı zamanda hem sevimli,hem de şık olsun istiyorum.Mümkün mü?Değil.Nasıl bir moda anlayışı varsa bu sezon,neye elini uzatsan ya boyu kısacık ya kolu yok ya da dekoltesi sonsuz genişlikte.Her yeri münasip olanlar da nerdeyse transparan.Yani ya hiç bir şey almayacaksın ya da aldığının ya içine ya üstüne bir şeyler giyeceksin ki yaz sıcağında o sıkıntıya da hiç gelemem.Arada çok nadir de olsa istediğim örtücülükte kıyafetler gördüm ama onlar da gerçekten çok sevimsiz,zevksizdi.Merak ediyorum bu mağazalardakileri kim giyiyor ve daha da merak ediyorum şöyle hoş,romantik,şirin,tiril tiril ve iş ortamına uygun şeyler nerde satılıyor?

Bir heyecanla gittiğim alışverişten elim boş döndüm böylece.Sadece Bülent'in doğum günü hediyesini alabildim.Neyse o da kardır.Cumartesi günü yurttan bir kaç saat kaytarıp,anneler günü hediyeleri için bir daha çıkacağım alışverişe.O gün belki kendime de güzel bir şeyler bulabilirim.Dünden sonra pek umudum kalmadı ama :(

3 Mayıs 2011 Salı

Alışveriş krizi ve ef ve püf

funny gifs



Sürekli aynı şeyleri yazıp durmak istemiyorum ama ne yapayım ki tek yaşadığım müthiş bir yoğunluk olduğundan başka bir şey de çıkmıyor klavyedeki parmaklarımdan.Cuma günü Bülent'in doğum günü,Pazar'a anneler günü.Bu da alınacak üç farklı hediye demek.Ayrıca havalar soğukken yine kışlıkları giyip çıkıyordum.Yavaş yavaş hava ısınıyor.E,bu da kendim için de alışveriş yapmam gerekiyor manasına geliyor.(Her kadın gibi,benim de klasik sorunum giyecek hiç bir şeyimin olmaması.Her ne kadar kıyafetler dolaplara sığmaz olduysa bile yok işte yok.Olsaydı her gün işe giderken o dolabın önünde uzuuun uzun vakitler geçirmek zorunda kalır mıydım hiç.)Yani diyeceğim o ki benim acilen alışverişe gitmem gerekiyor.Ama ne zaman?Yok,hiç zamanım yok.Hafta içi okul var.Pazar günleri ancak bir araya gelebilen çekirdek ailemiz bölünsün istemiyorum.Kala kala bir Cumartesi kalıyor,ona da getirip getirip nöbet yazıyorlar.Hüüü,çok mutsuzum ben :(

Bu arada anneler günü demişken,bizim Deniz'in tabii ki günden münden haberi yok.Başbaşayken çaktırmadan Deniz'i dolduruyorum,e işte Pazar günü anneler günü,herkes annesine hediyeler alır falan diye.Bülent'in yanında konu açılınca yok annecim,hediyeye ne gerek var,bir öpücüğün yeter diyorum.Bir süre sonra,yine ortalıkta Bülent yokken,aman unutmasın diye Deniz'i bir köşeye çekiyorum,baştan anlatıyorum anneler günü ritüellerini.Çok pisim değil mi ;)

Vakitsizlikten fotoğraf çektiğim de yok bu günlerde.O yüzden Deniz'in fotoğrafları yerine yukardaki penguenlerle ve Bob Dylan'la baş başa bırakıyorum sizleri.Matraklar hakikaten.Bob Dylan değil,penguenler :)

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails