Bugün Winnie the Pooh'u izlemeye gittik Deniz'le.Film epey uzaktaki bir salonda gösteriliyordu.Son zamanlarda mutat olduğu üzere giderken yol boyunca sürekli soru sordu Deniz.Gidince soru sormaya devam etti.Filmi izlerken bile hız kesmedi.Sürekli anneee niye bu böyle,anneee niye şu şöyle?Kimi mantıklı,kimi akla hayale gelmeyecek,verilecek bir cevabı bile olamayacak sorular.Merak ettikleri bazen öyle çoğalıyor ki kafasının içinde daha bir soruyu sorarken onu yarıda kesip yeni birine geçebiliyor.Bugün keyifle anacağımız bir Pazar olsun diye çırpınan ben,anne kişisi de sabırla her soruya cevap vermeye çalıştım.Ama artık dönüş yolunda tahammülümün son noktasına geldim ve "Oğlum lütfen bir beş dakika susar mısın,gerçekten yoruldum" dedim.Her ne kadar kontrollü davranmaya çalıştıysam da sesim elimde olmadan gereğinden sert çıkmış olacak ki anında Deniz'in dudakları büzülüverdi.Ağlamaklı bir hal aldı,bozuldu."Aferin Özlem" dedim kendi kendime."Hani mutlu zaman geçirecektiniz bu gün.Eve gelmek üzereydik.Azıcık daha tutamadın kendini."
Biraz da gönlünü etmek için evin yanındaki bakkalın önünden geçerken "Gel sana istediğin bir şey alayım" dedim.Yüzü ışıldayarak girdi bakkala.Çikolata seçti."Bundan 5 tane alsam olur mu?" dedi."Hayır,bir tane alabilirsin" dedim."5 tane" diye diretti,"Hayır" dedim."İstemiyorum o zaman" diye suratını astı,çıktı."Sen bilirsin" dedim arkasından.Yine mutlu edememiştim.
Ben yetişene kadar bizim evin bahçesine varmıştı.Karşımda küskün bir çocuk beklerken ben,o sitenin parkında oynayan çocukları görmüş,az önce bakkalda yaşananları çoktan unutmuştu bile."Ben de oynayacağım" dedi,"Tamam" dedim.Eve çıktım.Sabahleyin bu günün çok keyifli geçmesi planları yaparken şimdi içim buruk buruktu.Yine başaramamıştım.Her gece o uyurken başucunda ona verdiğim sözleri yine tutamamıştım.Halbuki geceleri yatağının başında içimdeki sevgi öyle çoğalıyor öyle çoğalıyordu ki bazen bu sevginin yoğunlaşıp elle tutulacak gözle görülecek hale geleceğini zannediyordum.Dünyanın en güzel çocuğu gibi geliyordu bana hediye edilen.Belki de bir melek.Ve burnumun direği sızlayarak o güne kadarki tüm hatalarım için ondan defalarca özürler diliyor,bundan sonra çok daha sabırlı,çok daha iyi bir anne olacağım diye sözler veriyordum.Ama gün doğup,hayat akmaya başladığında o sözleri tutamıyordum işte.
Aşağıdan neşe çığlıkları içinde sesi gelirken ben yukarda kendime kızdım,söylendim,üzüldüm,yoruldum."Neyse ne" dedim kendime sonunda,"Zararın neresinden dönsen kardır,şu andan itibaren başladığını farz edelim o zaman."Bu telkinle kendimi biraz daha iyi hissettim.Eve gelince kurabiye mi yapsak beraber gibisinden planlar bile yapmaya başladım.Az sonra kapı çaldı,açtım,tüm neşemle "Hoşgeldin meleğim,acıktın mı?" dedim."Ne yemek var?" dedi.Saydım yemekleri."Ben onlardan istemiyorum,makarna istiyorum" dedi."Ama annecim,dün yedin makarnayı,her gün her gün olmaz ki" dedim."Ben makarna istiyoruuum,başka bir şey yemeeem" cevabı aldım karşılık olarak,üstelik de tahammül sınırlarımı zorlayan en huysuz ses tonuyla.Oy Allah'ım gel de sabırlı ol şimdi.
Gerçekten zor bir işimiz var. seni çok iyi anlıyorum.
YanıtlaSilben de böylesi anlarda 'e canım insanım ben de sinirlenmiş olabilirim elbet' diyerek bilinçaltıma yolluyorum meseleyi:)
Hemen hemen her pazar aynı şeyleri yaşıyoruz biz de:) Kızma kendine hiç. Ben de uyurken yanına uzanıyorum ve ona baktıkça utanıyorum tahammül edemediğim anlardan ama cidden çok zorluyorlar çok.
YanıtlaSil:))))) hep unutuyoruz heepppp ama kabul etmek lazım ki bazen kızgınlıklarımızı da unutturuyorlar yaptıklarıyla. durum berabere oluyor o zaman :)
YanıtlaSilAyy Özlemim ben biraz (belki de fazaca) azat eder gibi oldum kendimi bu konularda.. yani Selim'e hiç sus demek istemezken her snaiye konuşunca ve o varken kimse kimseyle konuşamayınca sus yeter diyorum artık.. olmuyor ama ya.. sabır taşı olsa çatlıyor işte
YanıtlaSilÇakıltaş,o avuntuyu öyle çok kullandım ki kendimde,artık etkisi olmuyor sanırım.Aslında bir çok anda haklı olduğumu biliyorum ama haklı da olsam kötü anılar biriktirmek istemiyorum.Zaman öyle çabuk geçiyor ki.Geri dönüşü olmayacak günleri boşa harcıyorum gibi geliyor.
YanıtlaSilEbrucum,onlar mı çok zorluyor,bizim mi telaşlı hayatımızda sabrımız çok azalıyor bilemiyorum.Kızdığım anlar beni gerçekten kızdırmış oluyor,yani kendi kendime durup dururken dellenmiyorum ama öfkem geçtiğine aslında meseleyi yumuşak bir geçişle halledebileceğimi farkediyorum.Ama iş işten geçmiş oluyor ne yazık ki.
YanıtlaSilSibel,zaten o halleri olmasa annelik sorumluluğuna nasıl dayanılır ki,değil mi?
YanıtlaSilMüminem,evet bir de başkasıyla konuşturmama meselesi var.Yahu insan kocasıyla iki laf edemez mi?Yok edemiyoruz,ta ki Deniz uyuyuncaya kadar.O zamana kadar bizim de peltemiz çıkmış oluyor tabii.
YanıtlaSilÖzlemciğim ben de çocuklarımı uyurlarken bir başka seviyorum ve aynen dediğin gibi "Rabbim en harika çocukları bana vermiş." diye düşünüyorum. Ama sonra ne oluyor? Uyanıyorlar ve içlerindeki canavarda uyanıveriyor :P Nitekim, annelik zor zenaat.
YanıtlaSilBuse,iyi ki uyuyorlar değil mi?Sevgi şarj zamanı gibi :)
YanıtlaSilHaklısın canım telaşlarımızın kurbanı oluyorlar zaman zaman:(
YanıtlaSilmerak etme aynı kaderi paylaşan pekçok anne var.
YanıtlaSilbazen bende önce kızıp sonrada azap derecesinde kıvranıyorum ve defalarca özür diliyorum
ama ertesi günü hoppp yine aynı sahne
:)
Ebru,sakin stressiz olduğum zamanlarda onun da hemen ayna gibi beni yansıttığını görüyorum.Bu ne büyük sorumluluk değil mi,karşındaki minicik canın ruh halini,karakterini tamamen sen belirliyorsun.Bazen düşündükçe tüylerim diken diken oluyor.
YanıtlaSilSelda,sürekli vicdan azabı,sinir krizi,sevgi seli arasında gidip gidip geliyoruz bakalım,Allah sonumuzu hayretsin.
YanıtlaSil