27 Eylül 2011 Salı

Hrrrrrr !


BUGÜN,
müdür yardımcılığı sınavını kazanmış diye kendini bir halt sanan,halbuki bence insanlığı beş para etmez olan,her teneffüs düzenli nöbet tutan öğretmenini bir an koridorda göremedi diye hiç tutmamış imalarında bulunan,suçlamalarına cevap vermeye teşebbüs edildiğinde bağırıp çağıran,bağırarak otorite kuracağını sanan,karşısındakinin bir cümlesini bile başından sonuna kadar dinlemeyip sürekli vır vır vır konuşan,biraz sonra abarttığını anlayıp durumu kurtarmak için işi yaltaklanmaya vuran,adı idareci olup,idareciliğin i'sinden bihaber olan,kompleksli,meymenetsiz gerizekalılardan,özellikle de bunların birinden 
HİÇ HOŞLANMIYORUM.

26 Eylül 2011 Pazartesi

Sevgiyle olmazsa olmaz ama !



Başladı,başlayacak derken okulda iki haftayı devirdi bile Deniz.Anaokulunda geçirdiği iki yıl boyunca her gün yaptığı "gitmek istemiyorum" mızmızlıklarını 1. sınıfta bir kez bile yapmadı çok şükür.Çok mutlu gidiyor,çok mutlu dönüyor.Ama okulun ne olduğu,ders dinlemenin,ödevin anlamı konusunda henüz  net bir fikri yok.Şu ana kadar okulu yeni arkadaşlar edinme platformu olarak görüyor gibi.Sınıfta da, aynı düşünceyle öğretmeni dinlemek,dediklerini yapmaktansa sosyal ilişkilerini geliştirmek için çabaladığını hissediyorum anlattıklarından.Daha doğrusu böyleydi,ta ki,Perşembe günü öğretmen kendisini bu konularda uyarana kadar.Perşembe akşamı geldi,büyük bir azimle ve özenle ödevlerini bitirdi.Cuma günü de,anlattığına göre,derste arkadaşlarıyla konuşmamış,hep öğretmenini dinlemiş ve verdiği çalışmaların hepsini sınıfta bitirmiş.Öğretmen de gelmiş,saçını okşamış,bak istersen ne güzel yapıyorsun demiş ve defterine de kocaman bir aferin yazmış.Bizimki akşam büyük bir gururla geldi.Dönüp dönüp anlattı öğretmeninin taltiflerini.Sonunda da en bilge haliyle şöyle dedi :

"Anne,yaparken çok yoruluyorsun,çok yoruluyorsun,ama öğretmen gelip de sana sevgiyle aferin dediğinde tüm yorgunlukların uçup gidiyor,değil mi?"

24 Eylül 2011 Cumartesi

Alem kız !


Bugün yolda bir kızın telefon konuşmasının bir kısmına kulak misafiri oldum.Şöyleydi :
"Onu aradım,mejaz da gönderdim,ama geri dönmedi."
Mejaz dedi ya,açık seçik mejaz dedi.Çok güldüm :)))

23 Eylül 2011 Cuma

Gecikmiş yaz yazısı


Bu günlüğü ben Deniz için tutuyordum değil mi?Halbuki ne zamandır oğluşumun izi yok bu sayfalarda,ancak kendimle alakalı yazılar yazıp duruyorum.Meğer ne hevesliymişim böyle bir oyuncağım olmasına da,Deniz'in bahanesiyle sahip olmuşum.Ama bu gün bu blog aslına rücu edecek.Ne zamandır aklımda "Deniz için bu yaz" temalı bir yazı yazmak var.Yaz geçti gitti,hava sonbahar kokmaya başladı,yaz anıları nerdeyse tarihe karışacak,bir sürü okul macerası birikti,ben hala yaz tatilini yazacağım.Daha fazla gecikmeden,kar falan bastırmadan yazayım artık değil mi?

Bu yaz yüzmeyi öğrendi Deniz.Kendi kendine öğrendi,teknik falan bilmiyor tabii ama suyun üzerinde durabildikçe,her gün daha uzun mesafelere gidebildikçe,işin içine sürekli yeni numaralar yapmayı da katınca bu işten acayip mutlu oldu,ki bence önemli olan da bu.



Bu yaz peçiç demekti Deniz için.Peçiçi bilir misiniz?Ta anneannemin çocukluğundan beri oynanan bir oyun,belki de daha eski, bilmiyorum.Anneannemin,annemlerin kendi elleriyle diktiği peçiç bezi,eskiden ahşap iplik makaralarından yapılmış piyonlar ve deve boncuğu denen boncuklarla bizim ailede önceki kaç nesilin yaşadığı keyfi bu yaz da Deniz yaşadı.Gittiğimiz her yere peçiçi de çantamıza koyduk,götürdük.Ömel'e öğretti,kuzenine öğretti,büyüklerin de hepsi biliyor zaten.Yani her gün istisnasız peçiç partileri düzenlendi bu yaz bizde.Peçiç yılı bile ilan edebiliriz bu yılı!

Yaz başında biz Bülent'le başbaşa tatile gidip,Deniz'i anneanneye bırakınca ve onlar da çocuk mahsun olmasın diyerek 9 gün boyunca sürekli Deniz'le oyun oynayınca,Deniz bu işe alıştıııı.Biz geldikten sonra da sürekli benle oyun oynayın taleplerinde bulunmaya başladı.Bir oyna,iki oyna,yok kesmiyor.Her an,her dakika oyun oynayacaksın.Tabii böyle bir şey mümkün olmayınca,o da kendince başka bir yöntem geliştirdi.Ya anneannesi gile gidip orda tüm gün Ömel'le(komşunun oğlu) oynayacak,ya da halası gile gidip kuzenleriyle.Yaz boyu Deniz'i doğru düzgün görmedim desem yeridir,bazen ciddi ciddi özlüyordum kendi oğlumu.Ama Deniz'in çok mutlu olduğunu biliyordum.Onun için hayattaki en önemli şey oyun ve arkadaş çünkü.


Ta bir buçuk yıl önce bebekliğinin son kelimeleri diye bir yazı yazmışım.Son olur sanmışım herhalde o yanlış telaffuzlar.Halbuki hala söylediği bazı kelimeler bizi güldürüyor.Tek fark artık kelimelerin biraz daha komplike olmaları.

Mesela sık sık şu cümleyi duyuyorum,"Anne Suzan'a gitmeme izin veğiğsen ömğümün sonuna kadağ sana minnektağ kalığım".(Bu arada Suzan anneannesi,böyle isimle hitap eder benim oğlum)

Aramızda sık yaşanan bir diyalog da şu, "Anne,isteğsem Suzan'a gidebiliğ miyim?","Gidebilirsin.","İzin veğiğleğse Ömel'i bize getiğebiliğ misin?","Annesi izin verirse olur","Oley,o zaman heğ halbükarda bugün Ömel'le oynayabileceğim"

Bazen çizgi film izlerken ısrarla bir şeyler anlattırmaya çalıştığımda aldığım cevap,"Anne,kontastğe oldum göğmüyoğ musun,beni ğahatsız etme şimdi"

Arada önümde ip sallayarak falan beni "hiptonize" etmeye çalışıyor.Kediyim sanki ben,iple hipnotize olacağım :)

En son  : "Anne,peçiçte yenmek için müthiş biğ stğateji buldum." Strateji kelimesini ne zaman öğrenmiş diye ben şaşkınlık ve hayranlıkla yüzüne bakarken "Biliyoğum,şimdi hemen Suzan'ı ağayacaksın, stğateji dedi,hımımı hımımı diye anlatacaksın di mi?"

17 Eylül 2011 Cumartesi

Gece hali


Mümkün olsaydı, geçmişe dönüp, hayatıma üniversite sınavına girdiğim seneden başlamak isterdim.
Kendi kararlarımı vermeye başladığım zamandan.
Öyle çok yanlış karar aldım ki...


Bu da gecenin müziği olsun.

16 Eylül 2011 Cuma

Kıymetlilerimisss

Umut, küçük kardeşim, bebekliğinde huysuzlukta bir taneydi. Aramızda 12 yaş fark olduğu için çok iyi hatırlıyorum, gece gündüz uyumaz, sürekli ağlar dururdu. Anneciğim, gece sabaha kadar uykusuz, Umut'u avutmaya çalışır, sabah olunca da erkenden işe giderdi. Tabir-i caizse tam bir hortlağa dönmüştü o günlerde. Anneme yardımcı olmak için babaannem gil de bizde kalmaya başlamıştı. Küçücük bir lojmanda bir sürü insan ve sürekli ağlayan bir bebekle ben de ergenlik dönemimi geçirmeye çalışıyordum. Hayatımda ilk kez o sene bütünlemeye kalmıştım. Hem de matematikten. Şimdi anlatınca benim öğrenciler bunu bir umut hikayesi gibi dinliyorlar. Zamanında matematikten bütünlemeye kalmış bir matematik öğretmeni! "Bizim için de çok geç değil demek ki.

Neyse konuyu dağıtmayayım,o günlerde Umut'u uyutmak için her yolu denerdi bizimkiler. Evin salonunun ortasına duvardan duvara salıncak kurmak da dahil bu yöntemlere. Bazen salıncağı istemez, bezin arasında sallanmak isterdi ki, isterdi deyince sallanmaya başlar başlamaz uyuduğu sanılmasın. Saatlerce, bezin iki ucunda hangi kader mahkumları varsa, onlar kollarını hissetmez oluncaya kadar sallanır da sonunda belki kısa bir uykuya dalma lütfunda bulunurdu. İşte o uzun sallama seanslarında annem, artık ninnileri tüketip,şarkı repertuvarını da bitirince "Pijamalı oğlan çok yaşa" güfteli kendi uydurmasyonu olan şarkıya geçerdi.

İşte o "pijamalı oğlan" büyüdü, 22 oldu. İki gün önce doğum gününü kutladık. Gerçi artık kendisine pijamalı değil, sakallı oğlan dense daha uygun olur. Yarın da Ankara'ya dönüyor bizim sakallı oğlan, okula. Bir aydır yanımızdaydı, ne çabuk alışmışız. Çok üzülüyorum gidecek diye. Yıllardır çocuklarını gurbete gönderdiği halde hala alışamayıp, her ayrılıkta kova kova gözyaşı döken anneme kızan ben değil miydim? O halde neydi geçen sabah, namaz vakti, Umut gidecek diye içli içli, sessiz sessiz ağlamalarım? Yaşlanıyor muyum ne?



Tabii hep küçükten bahsetmek olmaz. Bu versiyonun bir de büyük numarası var, Onur. Canımın bir parçası da o. 10 gün önce nişanlandılar Tuğba'yla,ancak yazabiliyorum. Bir ömür böyle sevgiyle bakarlar umarım birbirlerine...



14 Eylül 2011 Çarşamba

Blog demek ;


  • Gerçek dünyadan sıkılanlar için alternatif bir dünya demek.
  • Hiç tanımadığın,sesini duymadığın,belki yüzünü bile bilmediğin insanlara,özel,gereksiz,aklından her geçen ıvır zıvırı anlatabileceğin bir yazı tahtası demek.
  • O hiç tanımadığın insanlarla bir bakmışsın dost oluvermişsin demek.
  • O hiç tanımadığın insanların derdiyle dertlenmek,neşesiyle farkına varmadan senin de neşelenivermen demek.
  • Şimdi ne yalan söylemeli çocuğuna,sevdiğine,evine ayıracağın zamandan biraz biraz çalmak demek.
  • Kimileri için hiç bir yerde olamadığı kadar doğal olmak demek.
  • Kimileri içinse hiç bir yerde olamadığı kadar mükemmel görünmek demek.
  • Aklına her estiğinde belin ağrımadan,koltuğu taşıması için kocaya yalvarmadan dekorasyonunu değiştirebileceğin bir eve sahip olmak demek.
  • Biraz da röntgencilik demek.
  • Bilgisayarın başına oturma sebebi demek. (En azından benim için)
  • Çaktırmadan bağımlı olmak demek.
  • Yorum kelimesinin,"heyecan ve ümitle beklenen,geldiğinde sevinç veren" şeklinde yeniden tanımlanması demek.
  • Sevgi'ye göre çok güzel resimli bir anı defteri...
  • hypo'ya göre psikolog demek.

    Listeye eklemek istedikleriniz varsa yazın,isminizle yayınlayayım :)



    13 Eylül 2011 Salı

    Son yemek



    Geçen yıl işimi bugüne kadar hiç sevmediğim kadar çok sevdim ben.Bunun sebebi,birdenbire kapasitesi zirvede öğrencilerin bizim okula kayıt yaptırmış olmaları veya maaşıma %500 zam yapılmış olması falan değildi tabii ki.Geçen sene okula heyecanla,mutlulukla,koşa koşa gidiyor olmamın sebebi okuldaki canım arkadaşlarımdı.Kafadar derler ya,tam öyleydik biz.Bir bakıştan,bir mimikten diğerinin ne hissettiğini anlayabilen,aynı frekansta yaşayan,birlikte bir şeyler yapmaktan müthiş keyif alan bir kaç kişilik bir gruptuk.Bugün son kez hep beraber dışarı çıktık,yemek yedik,çok güldük,bir türlü lafı bitiremedik.

    Son kez,çünkü,arkadaşlardan birinin başka bir ile tayini çıktı,biri doğum iznine ayrıldı,biri ters devreye geçti.Benim devrede kala kala bir kaç yaşlı kadın öğretmen kaldı.Üstüne üstlük okula yeni gelen matematik zümresindekilerden biri,bana sürekli espri olsun diye "gııı" ve "bacım" şeklinde hitap eden bir  kadın öğretmen,diğeri de kadınlarla mecbur kalırsa en fazla bir kaç kelimelik cümleler kuran bir erkek öğretmen.Hmmpffff...

    Git gel biter mi bu öğretim yılı acaba?

    Haşiye : Fotoğrafta,da Vinci'nin,Louvre Müzesi'nde bulunan ünlü Son Akşam Yemeği tablosu önünde kocamı görüyorsunuz.Yazıyla alakası yok.Başlıkla alakası var :)

    12 Eylül 2011 Pazartesi

    Bir, Mutluluk, Gurur


    İşte gelmiş geçmiş birinci sınıf öğrencilerinin en yakışıklısı, en ballısı, en bitanesi. 
    Yani bence :)



    LinkWithin

    Related Posts with Thumbnails