28 Mayıs 2010 Cuma

Ey özgürlük !!!


Özgürlük göreceli.
Afganistan'da bir kadına göre özgürlük sokaklarda dilediği gibi dolaşabilmek,
İran'da bir kadına göre dilediği gibi giyinebilmek belki.
Lisedeki öğrenciye göre saçına toka takmadan okula girebilmekken,
Küçük bir çocuğa göre çamurlara tadını çıkara çıkara bulanabilmek olabilir.
Gazetecinin iktidardan çekinmeden yazısını yazabilmesiyken
Kılıçdaroğlu'na çevresinde "kasket tak" aklı veren kimsenin olmayışı olabilir.
Kendini yeterince büyük gören genç gece dışarı çıkmayı özgürlük sayabilir.
Eve para getirmek için yeterince büyümemiş çocuk çalışmak zorunluluğu olmadan evinde oturabilmeyi.

Bense şu anda nasıl da özgür hissediyorum kendimi.
Cuma gecesi.
Deniz uyumuş.
E-okula not,ödev,bilmemne girmesem de olur bu gece.
Canım ne isterse yapabilirim şu andan sonra.
İnternetse internet,kitapsa kitap,Deniz de ister mi endişesi olmadan abur cubur yeme imkanı.
Çok mu güdük özgürlük anlayışım yoksa?
Ama dedim başta,özgürlük gayet göreceli.

Ejderhanı nasıl eğitirsin?




Günlerdir evde dinlenmede olan Deniz'e artık sıkıntıdan hafakanlar basınca haydi sinemaya gidelim dedim.Bunu Deniz için mi kendim için mi dedim tam emin değilim.Bayılıyorum ben animasyon izlemeye.Gerçekten mi iyiler,benim şansıma mı hep iyileri geldi bilmiyorum ama son yıllarda büyükler için yapılmış hiç bir filmden tam tatmin olmuş halde çıkamayan ben animasyonlarda mest oluyorum.Sağlam bir konuya,hayalgücü sınırsız senaristlere ve her şeyi ama her şeyi yapabilen oyunculara müthiş bir müzik eşlik ettiğinde heyecan,duygusallık,merak,artık günlük hayatın sıkıcılığında hissetmediğimiz ne duygu varsa hepsi ortalıkta.Deniz benim kadar irdelemiyordur eminim bu filmleri.

Neyse efendim,Ejderhanı Nasıl Eğitirsin'e gittik.Hıçkıdık ve Dişsiz'in imkansız arkadaşlığına hayran olduk.Gittiğimiz saatin de etkisiyle olsa gerek şahsımıza özel oynatılan filmde rahat rahat kahkahalar,çığlıklar attık.Kısacası çok güldük,çok eğlendik..

Hastalıktan süzüm süzüm süzülmüş bir kuzucuğu takdimimdir:








27 Mayıs 2010 Perşembe

Hasta bir çocuğun yaşayabileceği ilginç deneyimler





Soğuk günlerin muhtemelen son salgınından da eksik kalmamalıydık.
İki gündür hasta yine Deniz.
Keyiften hırıldayan kedi sesi sabahlara kadar inatla düşmeyen ateşe eşlik ediyor. 
Berbat bir öksürük de yanında bedava.



Sabaha kadar uyuyamadığımız önceki gece Deniz'in ilk kez güneşin doğuşuna şahit olması en güzel an belki de..

25 Mayıs 2010 Salı

Filmin ne önemi var önemli olan film arkadaşı



Dün gece ailecek televizyonda, gösterimdeyken izlemediğimiz Osmanlı Cumhuriyeti'ni izledik.Bunca yıldır Atatürk geldi,özgürlük geldiyi hala anlamayanlar için bir de Atatürk gelmeseydi halimiz nice olurduyu anlatmışlar.Güzel,farklı bir malzeme ama yeterince işlenememiş ,çok aceleyle,baştansavma çekilmiş bir film.Bu konuyla bu oyuncularla çok daha üst düzey bir çalışma rahatlıkla çıkabilirmiş.
Tabii,bu bizim fikrimiz.Yani aile büyüklerinin (!) Daha önce belirttiğim gibi filmi ailecek izledik ve evin küçük adamı filme bayıldı.Gözünü kırpmadan,konuları takip ederek baştan sona izledi.Bittiğinde de çok üzüldü.Bir daha başladığında sakın kaçırmayalım diye tembihler etti.(Bu durum filmin gerçekten çok alt sevyede çekildiğinin bir kanıtı değil mi zaten?)Biz de film vesilesiyle ona bol bol Atatürk'ü,kurtuluş savaşı dönemlerini basit cümlelerle anlatma fırsatı bulduk.
Bu Deniz'le ikinci büyük filmi izleyişimiz.Geçenlerde de TV8'de Sözcüklerin Sırrı diye bir film izlemiştik.Kelime yarışmalarına giren genç çocuklarla birlikte kendi de heyecanlanıyor,ben katılsam şunu bilirdim diye kendini test ediyor.Bir dikkat,bir alaka..
Büyüyor musun sen meleğim yoksa?

24 Mayıs 2010 Pazartesi

Çık içimden ruh halim,senden sıkıldım artık

Çok iç sıkıcı oldu buralar ruh halimden mütevellit.Aslında ruh halim hala da pek değişmiş sayılmaz ama artık değişsin istiyorum.Hiç bir üzüntü olmuş bitmişi değiştiremez telkinleri veriyorum kendime.Önümüzdeki maçlara bakalım diye bir de espricik yapıyorum.Öyle veya böyle artık içimden çıkıp dışarıyla,yeni bir şeylerle ilgilenmek istiyorum.Bir şeyler beni heyecanlandırsın,kalbimi yaşama sevinciyle doldursun istiyorum.İstediklerim gerçekleşecek mi göreceğiz.Zaten ne ise halim o çıkıyor blogum.

Hmmm, bir de şu aşağıdaki gibi bir yerde yemek yeme şansım olursa sanırım daha çabuk kendime gelebilirim.Bu fotoğrafı Beyza'da gördüğümden beri aklım kaldı zaten :)



Haşiye: Ben tam bu yazıyı yazarken pencerenin hemen önündeymiş gibi yakın gelen bıcır bıcır kuş sesleri odayı dolduruyordu.Kuşu görmek için perdeyi araladığımda ne kuş görebiliyordum ne de ses kalıyordu.Vazgeçip yerime oturduğumda kuş yeniden cıvıldamaya başlıyordu.Kaç kez aynı sahne tekrarlandı.Anlaşılan pek şakacı bir kuş ziyaretçim vardı sabah sabah.Mutlu etti mi? Etti.

21 Mayıs 2010 Cuma

Bir varmış bir yokmuş

Gitti...Yine 3'üz.
Bizimle kalmasını çok istedim ama başaramadım.
Çok üzgünüm.
Hayır hayır çok üzgünden de fazla hangi kelime varsa.

17 Mayıs 2010 Pazartesi

Kısa da olsa seni görmek güzeldi Ankara



Ankara'dan döndük.
Aslında Perşembe günü akşam evdeydik ama havaların güzelliğinden mi neden canım hiç içerilere kapanmak istemediği için bilgisayarın başına oturmam bugünü buldu.
İyi geçti ameliyat,sonuçlar da temiz çıktı çok şükür.
Banaysa Ankara'nın havasını solumak,sokaklarında oturup gelip geçenleri seyretmek mutluluk olarak yetti de arttı bile.Bu mutluluğumu Dost'tan yaptığımız çantalar dolusu kitap alışverişi de perçinledi tabii.Çok seviyorum Ankara'yı çok.

Ne endişelerle ayrılmıştık Deniz'den.Daha ilk ayrılışımız,çok mu üzülür,çok mu hırpalanır,anneannesini çok mu zorlar diye ne kaygılanmıştık.Hatta ilk anneanneye bırakıp geldiğimiz gece bu ev onsuz nasıl da boş diye odalarda ağlaya ağlaya dolaşmıştım.Meğer ne boş kaygılarmış.Tamam ilk bıraktığımız an biraz sorun çıktı ama kapıyı kapatıp çıkmamızın daha 5. dakikasında Deniz bey oyun düzenini kurmuş ve ondan sonraki 4 gün de bir daha bizi anmamış.Dönüşteki kavuşma sahnemizde de herhangi bir hasret belirtisi yoktu."Hmm,aslında bize çok bozuk,onu bırakıp gittiğimiz için zaman içinde davranışlarıyla bizi cezalandıracaktır" şeklindeki fikir yürütmelerim de tamamen asılsız çıkınca,üstüne bir de daha geldiğimizin 2. günü "anne,ben bu gece Suzan gilde yatabilir miyim,orası çok eğlenceli" sorusuna muhatap olunca oğlumun bizden ayrı da gayet güzel yaşayabildiğine,annesine bağlılık krizleri geçirmediğine sevinmem gerekeceğine buruk buruk oldum.Niyeyse? (Bu arada Suzan dediği anneannesi)








9 Mayıs 2010 Pazar

Ankara seferi


Annemin anneler gününü dün kutladım,bugün herkesin yoğun programları var diye.Birazdan da anneannemi,kayınvalidemi,teyzelerimi,annemin teyzesini arayacağım kutlamak için.Bu anneler günü böyle,ziyaret yok,telefon var.Yoğunum çünkü,bir sürü çanta hazırlamalıyım.Deniz'e,Bülent'e,bana...

Akşam Bülent'le Ankara'ya gidiyoruz.Kayınvalidem yarın ameliyat olacak,onun için.Normal şartlar altında Ankara'ya gitmek beni nasıl mutlu eder.Ankara,benim şehrimdir.En sevdiğim şehir.Ama bu sefer sevinemiyorum tabii ki.İnşallah ameliyat iyi geçer de ...

Bu yolculuk Deniz'le bizi de 5 yıldan sonra ayıran ilk yolculuk olacak.Deniz ilk kez bensiz uyuyacak.Anneannesinde.Daha gitmeden,daha yanındayken çok özlüyorum sanki.Kendi de başta bizden ayrılmayı kabul etmek istemedi.Zor ikna oldu.Oğlum böyle ihtiyacımız olduğu bir anda bize yardımcı olduğun,olgun davrandığın için teşekkür hediyesi olarak gelirken sana Bakugan alacağım deyince birden gözleri parladı.Daha yola çıkmaya üç gün varken çantasını kendi elleriyle hazırladı.Sonunda da asıl cümleyi kurdu :"Ben sizin için kabul etmiyorum ki,Bakuganlar için kabul ediyorum."

Üstüne üstlük Deniz'in Salı günü yıl sonu gösterisi var.Öyle çok hazırlandılar ki bu gösteri için.Ne heyecanla bekliyorduk o tarihi.Ama ne yazık ki o gün Ankara'da olacağız.Bu kadar mı her şey üstüste denk gelir?Neyse kamerayı anneanneye teslim edip,ilk saniyeden son saniyeye kadar hepsini kaydetme görevi verdik.Yanında olup,heyecanını paylaşmak,gözlerindeki ışıltıya ortak olmak gibi olmayacak ama elden gelen budur,ne yapalım.

Bir de otobüsle gitme işi var.Artık hiç dayanamıyorum otobüs yolculuklarına,yaşlandım mı ne :)Eskiden ne çok severdim oysa,şimdi yollar hiç bitmeyecekmiş gibi geliyor.Burdaki havaalanında genişletme çalışmaları olduğundan burdan uçakla gidemiyoruz.En yakın Antep var.Ordan da sabahki Ankara uçağına yetişmek için evden sabah 4,5 gibi çıkmalıyız ki bu da otobüsle gitmeye eşdeğer bir sıkıntı.Epey bi arabayla mı gitsek dedik.Sonra en rahatın yine otobüs olduğuna karar verdik.Aslında günlerdir o kadar çok fikir değiştiriyoruz ki gitme anına kadar daha ne kararlara varırız bakalım.

Özetlersek,bir süre yokum.Görüşürüz...


Ek:Nihai karar arabayla gitmek :)

7 Mayıs 2010 Cuma

Büyüğe küçük doğumgünü partisi


Dün kocacanın doğum günüydü.Minyatür pastacığımızla yaptığımız kutlama çok mütevazi ama çok içtendi.Çok seçici olan kendilerinin oğlumla hediye ettiğimiz saati gerçekten beğenmesi "oh be,bir hediye faslını yine onikiden vurarak atlattık" hislerini yaşattı.Bir doğumgünü,bir yıl daha geçti,bitti.Ama daha çoook yıllar beraber doğumgünleri kutlarız inşallah kocacan.Üstelik ailedeki doğumgünü sayılarını artırarak.Korkma korkma bir tane daha artsın,bir daha istemeyeceğim,söz :)

6 Mayıs 2010 Perşembe

Normal-Anormal

Arçelik'in anneler günüyle ilgili reklam filmini her izlediğimde gözyaşlarına boğulmam ne kadar normal?

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails