29 Nisan 2010 Perşembe

1 yıl önce 1 yıl sonra

29 Nisan 2009,hayatımın en zor günlerinden biriydi,sonuncusu.Bir bitişin başlangıcıydı,son anda yolundan dönen..Unutmak istediğim,nerdeyse en değerli "can"larımdan birini kaybettiğim,bir daha benzeriyle karşılaşmak istemeyeceğim bir gündü.
Bu denli unutmak isterken niye buraya yazıp,kayıtlar altına alıyorum peki?
Hatırlamak için.Bir yılda kapkaranlık günleri aydınlıkla dolduran şefkat dolu o Yüce Yaratıcı'ya şükretmeyi hiç unutmamam gerektiğini hatırlamak için.
29 Nisan 2010,belki yine iz bırakan 29 Nisan'lardan olacak.Belki de hayatımıza yeni bir "can" daha katılacak.
Ah 29 Nisan'lar,seneye ne gibi planlarınız var bakiim bana?

24 Nisan 2010 Cumartesi

Aşk-ı Memnu'yu Ekşisözlük'ten izlemek


Telelvizyon izlemeyi hiç bir zaman çok sevmedim.Geçen sene sadece iki dizi izliyordum. Avrupa Yakası ve Aşk-ı Memnu.Bu sene birincisi zaten yok ne yazık ki,ikincisindense bir akşam tüm vaktim ona gidiyor diye ben vazgeçtim.Artık Aşk-ı Memnu'yu ekşisözlük'ten takip ediyorum.Süper eğlenceli yorumlar var,zaten dizide neler olup bittiği de rahatlıkla anlaşılıyor.Dizinin kendisinden daha keyifli olduğuna emin olabilirsiniz.Tek eksiği Bihter'le Firdevs Hanım'ın giydiği kıyafetleri görememek :)

23 Nisan 2010 Cuma

Çocukların çocukça hayalleri,renkli,coşkulu,sıradışı...izin vermeli


Dünkü Habertürk'de Rahşan Gülşan yazmış.Yapılan bir ankette 9-18 yaş arası 6230 çocuğa belirli sorular sorulmuş."Sahip olmanız gereken haklar nelerdir?" sorusuna,sınavsız eğitim hakkı,değer görme hakkı,şehirde ıslık çalabilme hakkı,çocuk hayallerinin önemsenmesi hakkı gibi cevaplar verilmiş.Son yazdığım cevap beni çok düşündürdü.Bu çocuklar,hayallerim değer görsün dediğine göre hayalleri değer görmüyor demek ki.Bu ihtiyacı onlara yaşatan de UFO'larıyla dünyamızı ziyarete gelmiş uzaylılar değil,bizleriz.Biz,anneler,babalar,öğretmenler...Onların çocukça,masum,sınırsız hayallerini kırpa kırpa bizim gibi olmalarını sağlıyoruz sonunda.Sonra da bu ülkenin insanları neden asık suratlı,keyifsiz,yaratıcı düşünceden yoksun diye ahkam kesiyoruz.Geneli düşünmek boş aslında,işe yaramayan laf yığınları oluşturmaktan başka bir işe yaramıyor.Kendime bakıyorum,bu konuya hassas olmama karşın kimbilir kaç defa oğlumu bir büyük gibi davranması için uyarmışımdır.Onun bir çocuk olduğunu,her şeyi yeni öğrendiğini unutup,kökleşmiş toplum kurallarına hayatının ilk anlarında adapte olmasını beklemişimdir.Ve bunu yaparken ne çocukça coşkularını törpülemişimdir.Anne olmak,çocuk büyütmek çok harika bir duygu ama öyle de zor ki,her an uyanık olmalısın,her kelimende.

22 Nisan 2010 Perşembe

10 puanlık uzmanlık sorusu


Bir insanın iki özelliğinden biri kararsız olması,diğeri ev dekorasyonuna meraklı olması olursa sonuç ne olur?

Tabii ki bel ağrısı...


Foto:Deniz'in odasında okuma köşesi

20 Nisan 2010 Salı

Özür mektubu


Özür dilerim anneciğim.

Sana sevgiyle ,yumuşacık yaklaşmanın ciddi bir ifadeyle kurallar koymaktan,sert bir sesle konuşmaktan daha etkili olduğunu unuttuğum zamanlar için.

32 yılda hiç bir şeyi dosdoğru yapmayı öğrenemediğim halde senden bunu 5 yılda yapmanı beklediğim sabırsız anlarım için.

"Sen harika bir annesin" sözlerine karşılık hiç de harika falan olmadığım için.

Sen uyurken yanına gelip nefesini dinlerken içimde coşan şefkat dolu duygular her gün okula geç kalıyoruz streslerini yaşarken  yok olup gittiği için.

Kurallardan taviz vermeyeceğim diye senin umutla bakan gözlerine karşılık vermediğim sınavlarımız için.

Sen beni affedersin biliyorum-en azından şu yaşlarında.

Sen değil misin uykunun arasında "Sen olmasan ben ne yapardım" deyip benim günlerce ağzım kulaklarımda gezmeme sebep olan.

Ancak ben kendimi affeder miyim bilmiyorum.

Kimi zaman bu eşsiz,geri dönüşü olmayan anlarımızı böylesine hoyratça harcadığım  için.

19 Nisan 2010 Pazartesi

Fetüs parmakları

Dün gece uykum kaçtı,TNT'de House'u izledim.Anne karnındaki 21 haftalık bir bebeği tedavi etmek için rahmi açıyorlar ve orda muhteşem bir şey oluyor. O minicik canlı bir yetişkinin tırnağı kadar olan elini kesikten dışarı çıkarıyor ve doktorun parmağına dokunuyor.Bu kadar muhteşem bir görüntüyle karşılaşmamıştım daha önce.Hayret içinde,dehşet içinde ağlayarak,minik çığlıklar atarak izledim.Tamam ben de anneyim,benim de içimde bir can büyüdü,bu kadar şaşırmamalıyım.Ama idrak edemiyorum.Kendi bedenimizde gerçekleşen bu mucizeyi anlamak,kavramak mümkün mü?

Haşiye:Bahsettiğim görüntüleri buraya alamadım.Meraklısı buyursun lütfen.

16 Nisan 2010 Cuma

Salla p.opoyu !


Dün Deniz'i bırakmak için sınıfına çıktığımızda kapıda "aşağıda,tiyatro salonundayız" notu bizi bekliyordu.Salona indik.İçerde yıl sonu gösterisi için dans çalışması yaptırıyordu öğretmenleri.Bizimkinin kapıdan girmesiyle dans eden çocukların arasına hoplaya zıplaya dalması bir oldu.Oynuyor,kıvırıyor,popo sallıyor,kahkahaları salonu çınlatıyor.Evde dans et desek utanır,etmez.Ben de bu haliyle ilk kez karşılaştığım için,kapının da cam olmasından faydalanarak,aman Deniz beni farketmesin diye iki büklüm eğilerek epey bir seyrettim kuzucuğu.Nasıl keyifli bir şeymiş insanın çocuğu olması,çocuğunun sağlıklı,mutlu olması,büyümesi,kendi başına bir birey olması.Çok şükür Allah'ım sana,verdiğin her şey için.Epey bir izledikten sonra ağzım kulaklarımda okuldan çıktım.Kendimi nasıl kaptırmışsam,okul bahçesinde farkettim ayağımdan galoşları bile çıkarmayı unuttuğumu.

14 Nisan 2010 Çarşamba

Tamam o aldatıyor da sen ne demeye onu savunuyorsun

Bugün okulda bir arkadaş 40 yaşlarındaki kariyeri ve parası yerinde olan dayısından bahsetti.Bu dayı bey hovardalığın doruklarında,iki nişanlıdan ve 2 aylık bir evlilikten sonra da karısından ayrılmış.Hayatının evlilik de dahil tüm dönemlerinde çapkınlıktan hiç geri durmamış.Bunu bir yaşam biçimi haline getirmiş handiyse.Bir kaç yıl evvel önceki partnerlerine nisbeten oldukça çirkin bir kadınla 2. evliliğini yapmış ve bu evlilik sırasında da gayrimeşru çeşit çeşit ilişki yaşamış.Eşi de tabii paranoyanın,huzursuzluğun,huysuzluğun doruklarında geziyormuş.Şimdi bu adam değil dayı,değil yakışıklı,değil zengin isterse erkeklerin feriştahı olsun elle tutulacak bir yanı var mı?Allah düşmanımın başına vermesin böylesini.Ama gel bunu bir de bizim arkadaşa sor.O dayı, onun ve ailenin diğer bireylerinin gözünde ne kıymetli,ne sevimliymiş.Onca yaptıkları da sanki hoş görülebilecek minik yaramazlıklar.Tabii açıkça böyle demiyor arkadaş ama konuşma tarzından,yorumlarından belli.Onun için asıl sorun gelin,dayısı böyle çirkin bir kadına mı layıkmış,zaten sürekli evde sorun çıkarırmış,falan filan..Pes dedim,pes.Hani eşin ailesi de evlendikten sonra senin bir ailen olurdu,hani onlara anne,baba derdin.Demek bunlar hep iyi günde.Kötü gündeyse taraflar belli.Bizim çocuğunki hata mı sayılır,o daha masum bir yavrucak,asıl elçocuğu sen kendi yaptığın akıl almaz huysuzluklara bak.Anladığım kadarıyla böyle oluyor bu işler.Allah kötülerle karşılaştırmasın.

13 Nisan 2010 Salı

Burdan futbol holiganlarına sesleniyorum.(Sesimi duyan var mııı?)

Halı saha maçına giden babasına;
-Baba sana orda bir şey atarlarsa,sandalye filan hemen kaç ordan tamam mı?Sana bir şey olmasını istemiyorum.

Sayın(!) holiganlar,görün 5 yaşındaki bir çocuğu ne tür endişelere gark ettiğinizi.

Anne Café


Geç keşfettim Anne Café'yi ama ne gam,her fırsatta arşivdeki yazılarını okudum,tanımaya çalıştım,çok sevdim.Akıcı cümleler,gülümseten ifadeler.Çok samimi,çok içten,imaj kaygısı yok.Ama en önemlisi huzur verici,evet evet bunu farkettim,Hilal'in yazılarını okurken huzur duyuyorum ve kendi hayatımı da daha huzurlu yaşama isteği buluyorum.Anne Café kızkardeşimin bloguymuş gibi,minik Ayşecik de benim yeğenim :)

10 Nisan 2010 Cumartesi

Kendini bilmek önemli tabi

En son bir günlük kısa bir mola demiştim değil mi?Yok arkadaş ben kendimi tanıdım artık.(Aferin sana,30 yılda nasıl tanıyabildin?)Neye başlarsam öyle gidiyor.Kitap okumaya kaptırdım mı kendimi her gün okumadan duramıyorum,bir kere alışveriş yapayım ondan sonra her fırsatta alışverişe çıkarken buluyorum kendimi,dolaplara mı kafayı taktım,tüm işi gücü bırakıp evdeki bütün dolapları temizlemeden rahat edemiyorum.Her şey böyle.Geçen hafta her gün saatlerce tezhip çalışıyordum ya,aklım fikrim hep ondaydı,gözlerim gözden başka her şeye benzeyene dek çalışıyordum.Ne zaman ki bir mola verdim,geri otur boyaların başına oturabilirsen.Saat gecenin 11'i.Uyutmuşum çocuğu,kocayı,tezhibi,o blog senin bu blog benim gezip duruyorum.Yok kalkamıyorum.İşin kötüsü gezdiğim bloglar yemek blogları ve ben oralardaki fotoğraflara baktıkça kendimi sürekli aç hissediyor,mutfağa yollanıyor,elimdekini daha bitirmeden bundan sonra ne yesem onu düşünüyorum.Ne zaman bitecek bu iş peki?Zamanını biliyorum ben,kendimi tanıdım artık dedim ya.Yumurta kapıya dayanınca.Çarşamba gecesi ertesi gün hocaya elim boş gitmemek için oturacağım boyalarımın başına sabah 3'e kadar mı olur 4'e kadar mı bilmem,artık mahcup olmayacak bir şeyler çıkarıncaya kadar boyayacağım.Bundan sonra da ödevi,yazılıya çalışmayı son geceye bırakan öğrencilerine bir şey diyemezsin herhalde Özlem Hanım.

9 Nisan 2010 Cuma

Tezhip molasından istifade günün şaşırtanları-Rıdvan Dilmen ve peçetelik hayranları


Günlerdir evdekiler uyuduktan sonra 11 civarı oturup 2,5-3 lere kadar tezhip çalışmamı boyuyorum.Sergiye az kaldı.Çalışmanın biri bitti sayılır ama benim yetiştirmem gereken bir tasarımım daha var.Öyle detaylı bir iş ki bir tanesinin ortaya çıkması aylar sürüyor.Ve benim çalışmak için tek zamanım geceleri,özellikle de Deniz uyuduktan sonra.Ama bugün öğleden sonra kursta 3,5 saat çalıştığımdan ve gözlerim atık iflas ettiğinden kendime kısa bir mola verdim,blogumun başına geçebildim.

Bu akşam beni şaşırtan kişi Rıdvan Dilmen oldu.Fenerbahçeli olmasına rağmen sevdiğim,adam gibi adam dediğim,özellikle futbol yorumlarını dinlemeyi tercih ettiğim biriydi Rıdvan Dilmen.Ama bugün karısını,sevgilisini paranoyakça bir takıntıyla dinlettiğini,izlettiğini okuyunca kelimenin tam anlamıyla dumur oldum.Dinletme kısmı bir yana evli olmasına rağmen sevgilisinin olması gözümde bitirdi kendisini.Yuh dedim,bu da adam değilmiş.Esefle kınıyorum ve bir daha NTV'nin spor programlarını izlersem ne olayım diyorum.

Bu akşam beni şaşırtan olaysa portakal ağacından geldi.Son yazılarındaki fotoğraflarında görünen peçeteliklerden yorum gönderen iki okuyucuya hediye edeceğini duyurmuş Hatice ve bu posta ben en son baktığımda 572 yorum gelmişti.Hatice'ye lafım yok,sitesini de kendisini de seviyorum,peçetelikler de gerçekten hoş ama bir peçetelik için bu kadar talep ilginç,şaşırdım yani ne diyeyim.

8 Nisan 2010 Perşembe

Empati kuramadığım lise gençliği


Öğrencilerim beni seviyordur herhalde.Zorlayıcı bir öğretmen olmadığımı düşünüyorum çünkü.Benim dersimi dinlemek istemeyen dinlemeyebilir mesela.Dersi engelleyecek davranışlar içine girmediği müddetçe kitap mı okumuş,başka derse mi çalışmış,yatmış uyumuş mu ilgilenmem ben.Zaten tersinin,yani zorla tahtaya baktırmanın,zorla not tutturmanın ne anlamı var.Göz bakarken de kafa başka yerde olacaktır nasıl olsa.

Öğrencilerin kılık kıyafetine karışmayı da anlamsız bulurum,tabii abartmadığı müddetçe.Saçı açık gelmiş,koluna bileklik takmış,dudağına hafif bir parlatıcı sürmüş,ne sakıncası var.Tam ergenlik döneminde,tüm ilgileri kendilerinde ve karşı cinsteyken cazibeli,farklı görünme çabalarından daha doğal ne olabilir ki.Biz farklı mıydık sanki?Saçımın bir türlü forma sokamadığım kahkülünü düzeltmeye ayırdığım zamanın o günkü fizik yazılısına çalıştığım zamandan daha uzun olduğunu hatırlıyorum.Genel düşünce böyle süs püsle uğraşmanın öğrencilerin ilgisini dersten uzaklaştırdığı yönünde.Komik bir cümle.Zaten bu adamların ilgisi başka taraflarda olduğundan süslenip püsleniyorlar.Sen onun saçını kestirmekle kafasının içindekileri de kesip atamazsın ki.Bir de üstüne kendinden uzaklaştırırsın.

Bu kadar empati kurmaya çalışmama rağmen yine de anlayamadığım anlar olmuyor değil.Dün 10. sınıftan iki kız saçsaça başbaşa birbirlerine girdiler.Bağırış,çığlık,kıyamet.Sonunda anladık ki ikisi de aynı oğlanı seviyormuş.Böyle kavgalara vesile olduğuna göre oğlan da matah bir şey olsa içim yanmaz.Çirkin,itici,40 tane gönlüm olsa birini vermem diyeceğin bir tip.

Benim bildiğim erkekler kız için kavga edermiş zamanında.Bu kadar mı değişmiş her şey.Bunu anlamaya çalışıyorum çalışıyorum,ı-ıh başaramıyorum.

6 Nisan 2010 Salı

Ben bu haftasonunda


Çocuksuz bir halde arkadaşımla çarşı pazar dolaşmanın ne zevkli bir iş olduğunu hatırladım.

İki gün de evde olmadığımızdan hiç yemek yapmadım :))

Pazar sabahı bir tereyağ krizi yaşanmasına sebep oldum.(Niye,nasıl hala anlayabilmiş değilim.)




Bahçeli evde tıka basa yemek yedim.

Güzelim bahar havasının ılıklığında ağaçlar,çiçekler,kediler arasında zaman geçirdim.

Deniz'in ağaçlara tırmanma,duvarlara tırmanma gibi her türlü faaliyetinde yüreğim ağzımda tam arkasında nöbet tuttum.

Deniz'in sitedeki sahada çoğu topu ıskalayan şut çalışmalarını gülümseyerek izledim.


Haftasonundan kendime son söz :"Dosdoğru ol"


5 Nisan 2010 Pazartesi

Teşekkürler Ceyda :)


Geçen hafta şuradan mor renkli sevimli keseler içinde gelen yüzüğüm ve iğnem.İkisi de çok zarif,çok güzel,ikisi de sandığımdan daha büyük ayrıca.Bayıldım ben,ellerine sağlık Ceyda.

3 Nisan 2010 Cumartesi

Dünden sonra






Teşekkürler!!!

2 Nisan 2010 Cuma

Yap bir kıyak


Nisan'cığım,o kadar methiyeler düzdüm sana
Güzelliğinle ters orantılı günler yaşatma bana.
Çözülsün şu düğümler,bir rahat nefes alayım.
Sıkıldım bak,artık ayıp oluyor ama.




1 Nisan 2010 Perşembe

Nisan




Nisan Nisan
Var mı ismi seninki kadar güzel bir başka ay ...

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails