28 Şubat 2010 Pazar

YAĞMURLU GÜNLERİMİZE UFACIK BİR RENK


Bu ne komik surat oğlum !!!
Arkandaki gökkuşakçığın hatırı olmasa bu fotoğrafın buraya zor girerdi :)


27 Şubat 2010 Cumartesi

KOLLA KENDİNİ SİYAH KEDİ :)





Mamiy'le dedenin bahçeli evinin kedileri bunlar.Üzerlerindeki renk skalasından da anlaşıldığı üzere sokak kedileri kendileri.Ancak dedemiz tam bir kedi dostu olduğundan yıllardır her ahval ve şeraitte onlara yemek verip kollamayı ihmal etmemiştir.Onlar da bu ilgiyi karşılıksız bırakmayıp dedenin arabası sokağın başından görünür görünmez hangi deliktelerse ve geldiğini hepsi birden aynı anda nasıl anlıyorlarsa hemen  koşup dedenin çevresini sarmayı adet haline getirmişlerdir.Hatta bazen adamcağız arabadan inince ortalıktaki kedilerden adım atmakta zorlanır ki ben buna kendi gözlerimle şahidimdir.Dedenin bu hayran kitlesi sadece bahçeli evdekilerle nam-ı diğer "kedili ev"dekilerle sınırlı değildir.Aynısından bir de sürekli oturdukları apartmanın sokağında vardır.
Dedeyle mami birkaç gün önce umreye gittiler.Dedemiz "ben yokken 15 gün bu kedicikler ne yapar,aç kalıp,perişan olmasınlar" düşüncesiyle bahçeli evdekiler için kasaba,kışlık evin ordakiler için de kapıcıya para vermiş.Ben yokken onların yemeğini aksatmayın demiş.Bunu duyunca gözlerim yaşardı.Şu zamanda başka bir canlı için bu kadar hassasiyete hayran olmamak mümkün mü?




Şu aşağıdaki iki kedi ise beni çok eğlendirdiler.Grili olan azmış bir abimiz,siyah olan ise nazlı bir hanım kızımızdı sanırım.Saatlerce erkek kedi dişiden gözünü ayırmadan peşinden koştu durdu.Kızcağız nerelere saklanacağını şaşırdı.İkisi de bir dakika rahat rahat bir yere oturamadılar.Sürekli bir kovalamaca.Biz ordan çıkarken hala ikisi de pes etmemişti.Bilmem artık bu aşk hikayesinin sonu ne oldu :)Fotoğrafta olduğu gibi siyah kedi sürekli kendine mola için daracık,keşfetmesi zor yerler seçiyordu ama gri ona yaklaşmanın bir yolunu mutlaka buluyordu.



Arada kedilerden gözümü alabildiğim zamanlarda doğanın yeni uyanışını seyrettim,canlandım.Aslında hayat ne keyifli.Biz zorlaştırıyoruz onu galiba...


25 Şubat 2010 Perşembe

ORJİN





Bu mevlid kandili gönlümüzde de yeni doğumlara vesile olsun,yeni başlangıçlara,güzel ve hayırlı olanlara..

DENEME 1-2


Picasa'yı yeni keşfettim de :)
Ay çok zevkliymiş!!

23 Şubat 2010 Salı

BİR KRİTER


Ben,o anda yaşadığın ve yaşarken düşüncelerinde başka yerde olmadığın her yaşamın iyi olduğuna inanırım.

                                                                                                 Bernhard Schlink
                                                                                                 Haftasonu
                                                                                                 s.37


21 Şubat 2010 Pazar

YAZLIKLARI ÖZLEDİM-YAZLIK OLAN HER ŞEYİ

Çabuk çabuk geçsin mevsimler,yaz gelsin.

Hiç değilse ilkbahar.

Artık dışarda çektiğim tüm fotoğraflarda Deniz'i aynı mont-bere ikilisiyle görmekten sıkıldım.

Ayrıca kat kat giyinmekten beteri kat kat giydirmekten de sıkıldım.

Hem de canım buz gibi naneli limonata istiyor :)

GÜNÜN SONU BİR BUKET ÇİÇEK :)

Dünkü bahar havasından eser kalmamıştı bugün buralarda.Ancak yine de Deniz'e dün verdiğimiz sözü tutup sımsıkı sarılıp sarmalanıp hayvanat bahçesinin yolunu tuttuk.Arabadan iner inmez Deniz oyun parkına koştu.Bir neşe,bir neşe zannedersin bu çocuk hayatında ilk kez salıncak görüyor.Aylardır soğuklardan park yüzü görmeyen Deniz'in sallanırken attığı kahkahalar ortalığı çınlattı.





























Ardından hayvanların olduğu bölüme geçtik ve geldiğime pişman oldum.Eskiden beri hayvanların seyir için hapsedilmesinden rahatsız olurum ama bugün "medeni" insanların asıl vahşiler olduğundan emin oldum.Zaten ben oraya kedi sormak için gitmiştim ama bir daha ne sebeple olursa olsun gitmemeye karar verdim.


Kedi de yokmuş zaten.Tahmin ettiğim gibi "iki ay sonra bulursunuz yavru kedi" dediler :(
Dönüşte "mami"ye uğradık.Nefis nefis şeyler yedik.
Eve geldiğimizde Deniz klasik "sıkıldım" nakaratına başladı.Aklıma Caillou'nun annesinin yaptığı çiçekler geldi.,haydi biz de yapalım dedim.Vee sonunda koca bir buket rengarenk çiçeğimiz oldu.Şimdi mutfak masasını süslüyorlar.


Bu da bitti,şimdi uyku saatine kadar neler yapsak acaba Neni'yle.Fikir gerek bana ,bir sürü fikir...




20 Şubat 2010 Cumartesi

MART'I BEKLEYEMEYEN ACELECİ BİR ANNE KEDİ LAZIM




Yavaş yavaş toparlanıyor Deniz.
Dünden beri ateşi çıkmıyor.
Ama hastalığın sarsıntısı geçmedi,çabucak halsizleşiveriyor.
Dört gündür evde,sıkıldı.
Yarın hayvanat bahçesine gitme planımız var.
Görünür amaç Deniz'i dolaştırmak.
Gizli amaç yavru bir kedi bulup evimizin kedisi yapmak ;)
Bir ay sonra şansımız daha bol olur herhalde ama bende bekleyecek sabır kalmadı.
Evde mırıl mırıl dolaşan,mutluluk kaynağı bir tüy yumağı ne güzel bir şey.

18 Şubat 2010 Perşembe

HAKKIMIZDA - KISA KISA


Eskizimin son hali.Bugün kartona geçecek.İnsan sevdiği şeyi yapıyorsa her gece 2 lere kadar çalışmak bile onu yormuyormuş,işte bunun kanıtı.



Kuzucuk hasta.Okulun başlaması doktor turlarımızın başlaması anlamına geliyor zaten.



Gördüğüm en kokoş ağaç,bu küpeli :)



16 Şubat 2010 Salı

BEN SUSAYIM FOTOĞRAF KONUŞSUN


Fotoğraftan karakter analizine buyrun :)

15 Şubat 2010 Pazartesi

YENİ DÖNEM YENİ HAYAT



Bugün okul başlıyor.(Geçen hafta sınavlar olduğu için okuldan saymıyorum.)
Yine bir tempo,yine bir düzen,yine koşturmaca.
Evet Özlem Hanım uyanın,bitti tatil rehaveti.

2010'a girerken yazdığım istek listemde benim davranışlarımla gerçekleşecek maddelerden bir kaç tanesini düzenli yapmayı başardım.Şimdi 2. yarıyıl başlarken de bazı kararlar alıyorum.Şunu şunu yapacağım,şunu şunu yapmayacağım,bla bla bla şeklinde.Umarım iradem yeter,başarabilirim.Ancak bunları gerçekleştirmek için her şeyden önce zamanı doğru kullanmayı başarabilmeliyim.Şifre kelime bu : Zaman kontrolü.Yaz tatiline kadar bir de böyle yaşamayı dene bakalım Özlem.Belki önceki halinden daha çok keyif verir.(Bunlar da kendi kendime telkin sözlerim)


Haşiye: Umut co bugün Ankara'ya dönüyor.İçim buruk,çok özleyeceğiz keratayı.

14 Şubat 2010 Pazar

EN SEVGİLİ


Canım o benim.
Çocuklarını canından çok seven,sevgisi gözlerinden taşan,hayatının en zor anlarında çocuklarının varlığıyla huzuru bulan,her an bizi düşünen,maddi,manevi tüm varlığını çocuklarına sarf eden,adını söylemeyi bile sevmediğimiz hastalığını yaşarken dahi kendinden önce bizim sıkıntılarımızı dert eden,kıymetini anne olduktan sonra daha iyi anlasam da hiç bir zaman hakkıyla bilemediğim ve asla hakkını ödeyemeyeceğim annem o benim.
Beni mutlu etmek için en ufak fırsatları bile değerlendiren annem,sevgililer gününü vesile edip verdiği hediyeyle beni hem mahcup hem de çok mutlu etti.
Hayatımdaki hiç solmayan ışık,Allah seni hiç bir zaman başımızdan eksik etmesin.

12 Şubat 2010 Cuma

LÜTFEN KOCACAN,LÜTFEN !!


"Harika baba" ,harikalığını yeniden gösterme konusunda ikna oluyor mu ne.?
Son günlerdeki durumlar umutlandırıcı :))

11 Şubat 2010 Perşembe

12 KÖFTEYİ 3 ÇOCUĞA NASIL PAYLAŞTIRIRSIN?

Deniz'in düzenli olarak takip ettiği iki dergi var.Winnie the Pooh ve Meraklı Minik.İkimiz de bayılıyoruz bu dergileri okumaya.Tabii Deniz'in eli arada Ben 10,Spider Man gibi dergilere gitmiyor değil.Allah'tan çoğu zaman onları almaması için ikna ediyoruz.

Winnie dergisindeki hikayelere bayılıyoruz özellikle.Yumuşacık,neşeli,gülümseten,kaliteli öyküler bunlar.Üstelik çok da uzun sürmüyorlar.Bence uyku öncesi masalların çabuk biteni makbul de :) Aynı masalları yüzlerce kez tekrar tekrar okuduğumuz düşünülünce bu kadarcık sıkılma payım da olsun ama.

Meraklı Minik ise ayrı bir harika.Orjinal,kafa çalıştırıcı,düşündürücü ama zevkli bir sürü etkinlikle dolu.Her sayfası ayrı güzel.Deniz'e bıraksam dergi alındığı gün içindeki tüm etkinlikleri bir seferde yapıp bitirecek.

Bir de Meraklı Minik'in bu ayki sayısı sayesinde Deniz dün ilk kez bölme işlemi yaptı.Dergideki soruyu ona okurken yapabileceğini hiç tahmin etmemiştim.Kafasını ellerinin arasına aldı,düşündü,hesapladı ve doğru sonucu buldu.Çok şaşırdım,hoşuma gitti.Toplama,çıkarma işlemlerini yapıyordu zaten ama bölmeyi hiç denememiştik bile.

Gurur duyuyorum oğluşum seninle!!













9 Şubat 2010 Salı

KADINLARIN KADINLARA ETTİKLERİ


Bizim insanlarımız arasında görüntü olarak iyi ama aslında hiç de öyle olmayan nezaket kuralları var bence.Mesela,o gün kötü görünen arkadaşımıza "harika görünüyorsun" deriz,akmış rimelini görmemezlikten geliriz,kıyafetindeki yapışan kağıdı farketmesini sağlamayız,"bu renk sana hiç gitmemiş,bir daha giyme" deme dürüstlüğünü göstermeyiz,karşımızdaki hep muhteşemmiş,her şeyi yolundaymış gibi bir havamız vardır.Daha da kötüsü yıprandığını,yaşlanmaya başladığını söylemeyiz,eşini,sevgilisini başka biriyle görür aman yuvaları bozulmasın diye ağzımızı açmayız,ortamda onun arkasından atıp tutanlar vardır ama duyarsa canı sıkılır diye arkadaşımıza bunlardan hiç bahsetmeyiz.Kötü niyetli davranışlardan bahsetmiyorum burda,bunları sevgimizden,sadece ona sevgimizden yaparız.Moralinin bozulmasını,üzülmesini istemediğimizden.Aman da ne iyi,ne iyi.Tamam belki ilk duyduğunda mutlu olmayacak ama en azından bilecek,düzeltecek,tedbir alacak,ona göre davranacak.Arkadaşlığın,yakınlığın gereği bu değil mi?

Şimdi bu kadar lafı niye ettiğime gelelim.Bugün okulda emekliliği yaklaşmış iki öğretmen saçlarındaki aklardan,boya zamanlarından falan bahsederlerken bana dönüp,"aa  ne güzel,senin saçında hiç beyaz yok" dediler.Yuh dedim(içimden),daha yaşım kaç,başım kaç,niye beyazlasın ki saçlarım,beni kendinize akran sandınız herhalde.Okuldan eve giderken de orta yaşlı,başörtülü bir kadıncağız beni durdurup,"ablacığım saatin var mı?" demesin mi.Allah Allah,ne ablası kadın,ben sana teyze desem uyar da,sen beni nasıl gördün ki abla diyorsun.Bu kadar mı çöktüm yoksa,iyice yaşlı gösteriyorum da haberim mi yok.Tamam,sömestrede bir kaç kilo aldım,soğuktan buz tutmamak için dolapta kalın bulduğum herşeyi sırtıma geçirdiğimden tarz marz da kalmadı ama bu kadar da değil.İşte birinci paragrafı okuyan ve beni tanıyanlar,eğer durumum gerçekten içler acısıysa iş işten geçmeden bana hemen bildirin,bir hal çaresine bakayım.Söylemeyince iyi dost olunmuyor bilesiniz.

Kabul ediyorum,bugünlerde alınganlığım üstümde.Okuldakiler sadece beni konuya dahil etmek amaçlı öyle rastgele bir laf etmiş olabilirler.Sokaktaki kadın da yakın bir hitap olarak (hani çocuğumuza anneciğim deriz ya,öyle) o ifadeyi kullanmış olabilir.Ama ben her ihtimale karşı bugünden itibaren bildiğim tüm bakımlara başlıyorum,gece kremi,gündüz kremi,maske,peeling,artık ne varsa hepsi...

MELEKLER VE ŞEYTANLAR _ DEPREŞEN KORKULARIM

Uzun bir zaman bestseller okumaya direndim.Bir kitabın sadece heyecanlı,sürükleyici olması o kitabı okumam için yeterli şart değil,edebi tadı da almalıyım,kelimeler dilime lezzet vermeli.Yoksa okumayla ne işim var,gider televizyonda yerli dizi izlerim.Aksiyonsa aksiyon,meraksa merak,hepsi onlarda da var.Bu sebeplerden hiç bir zaman çoksatan bir kitabı satın almadım

Ancak zaman zaman istediğim gibi kitaplar bulamadığım dönemlerde elim boş kalmasın diye arkadaşların,teyzemin kitaplığını eşelerken Da Vinci Şifresiyle karşılaştım.Hiç yoktan iyidir diyerek okuduğumda niye çok sattığını anladım.Elimden bırakamadım,onunla uyudum onunla uyandım.

Yine de bu çekici güce yenilmeyecek,edebi zevkimi bozmayacaktım,kararlıydım.Ama teyzemde Melekler ve Şeytanları görünce dayanamadım,başladım.Nasıl kitap bu böyle Allah'ım!Her an her dakika onu okumaktan başka şey düşünemez oldum.Kocaman kitap iki günde nasıl bitti anlamadım.

Evdekiler uyumadan okuyabildiğim kadar okuyayım diye bir çaba bende.Ortalık ıssızken okuyamıyorum,çünkü korkuyorum.Kitap Vatikan'da,kiliselerde geçiyor ve tabii ki gayet korkunç şeyler de yaşanıyor.Kitabı kapatıp yatağa girdiğimde gözümün önünde sürekli onlar.










Zaten ben Vatikan'da dolaşırken de çok huzursuz olmuştum.Her taraf heykeller,mezarlar,lahitler.Kafanı ne tarafa çevirsen ürkütücü görüntüler.Bilmem Roma'dan,Vatikan'dan böyle bahseden başka biri daha var mıdır ama bendeki korkaklık o sanat eserlerinin güzelliklerine baskın çıkmıştı.St. Pietro'da kısa bir turdan sonra hemen dışarı atmıştım kendimi.Daha alt katlara,kenarlara,kuytulara gidip mezar geziyordu insanlar,ıyy!!Şimdi kimse bana sanattan anlamıyor demesin,ben çocukluğumdan beri ölü,ruh,cin gibi konulardan müthiş korkarım,elimde değil ne yapayım.:)

Velhasıl,çok satan olabilir ama güzel kitap yazmış Dan Brown.

8 Şubat 2010 Pazartesi

İRONİK

...ve erkek artık bir insanın nasıl gülümsemesi gerekse öyle gülümsüyordu: Sevgi,benimseyiş,anlayış ve şefkat tüten bir gülümseme - pırıl pırıl - tertemiz,milyarlarca genç kızın - bir vakitler teyzemin de özlediği gibi..Havva'dan beri. Ama cennetten dünyaya uyanmak alın yazısı idi..Havva'dan beri.

                                                                                                  T.Buğra
                                                                                                  Yarın Diye Bir Şey Yoktur
                                                                                                                                                                                                                   

6 Şubat 2010 Cumartesi

ÇİRRRKİİİİNN !!! :))








Haşiye : Fotolar Deniz'in objektifinden.Anne babadan gizlice gerçekleştirilmiştir.

5 Şubat 2010 Cuma

SICACIK


Çok güzel bir şey oldu bugün
Ne zamandır hasret duyduğum
Nasıl ısıttı sırtımı ve kalbimi :)

4 Şubat 2010 Perşembe

ŞEYTAN AYRINTIDA GİZLİDİR

Okuduğum ilk Ahmet Ümit kitabı.

Bu yazarın niye bu kadar beğenildiğini anlayamadım.

Tamam kitap akıcı,hızla okunup bitiriliyor ama çok basit.Polisiye ama çok zekice,şaşırtıcı kurmacalar yok.Hele son dönemlerin çoksatan yabancı polisiyelerinden sonra bu kitap ortaokul düzeyinde gibi geliyor.

Elimde Ahmet Ümit'in iki kitabı daha var.Umarım onlar bu fikirlerimi olumlu yönde değiştirir.



Haşiye:Burası da gittikçe kitap bloguna dönüşmeye başladı,di mi?

3 Şubat 2010 Çarşamba

DOLSUN BARDAKLAR













Dün gece Sibel'lerdeydik.Bülent'ten pek emin değilim ama ben ve Deniz çok keyif aldık.Orda gördüklerimse beni ayrıca heyecanlandırdı.Meğer Tübitak Yayınları'nın daha benim bilmediğim bir sürü kitabı varmış ve Sibel onları bulmuuş.
Bizde sadece Doktorda,Hastanede,Diş Hekiminde ve Yavru Köpek kitapları var.Onlardaki yazım dilinin ve çizimlerin hayranıyım.Ancak kitapların arkasında sadece bu dört kitabın resmi olduğundan ve başka hiç bir yerde de karşılaşmadığımdan ben serinin hepsi o kadar zannediyordum.Hatta bu kadar güzel kitapların nasıl olur da devamını getirmezler diye hayıflanıyordum.Artık üzülmeme gerek kalmadı.
Yalnız kitapların varlığını bilmek hemen alınabileceği anlamına gelmiyor tabii ki.Maraş'taki kitapçılarda yok çünkü.İnternette baktım,Kipitap dışında hiç bir yerde satışı yok.Kipitap'ta da tüm kitaplar yok.Neyse ki bir isteme adresi buldum,herhalde bu sorunu da ordan çözebileceğiz.



Bugün hep evdeydik.Ömel konuğumuzdu.Yani Deniz bizim yüzümüze bile bakmadı.Bize de sakin günümüzde ayağımızı uzatıp aylaklık yapmak kaldı.Gün manzaraları:



Öğleden önce


Öğleden sonra



Akşamüstü


LinkWithin

Related Posts with Thumbnails