16 Ağustos 2010 Pazartesi

Bir Yudum Su

Dün iftarda içtiğim ilk yudum suda mutluluktan ağladım.Onun,bu kadar güzel,bu kadar aziz,bu kadar şükredilesi bir nimet olduğunu anlamam için 33 yıl geçmesi gerekmiş.Sanırım oruç bu demekmiş.Her gün,her an,her yerde karşımıza çıkıveren sayısız hediyeleri görüp farkedebilmekmiş.


13 Ağustos 2010 Cuma

Ramazan bu mudur?

Ramazan ayında,illa da gündüzleri elde kumanda kanal dolaşmaya kalkınca karşınıza çıkanların %30'unun dini program,diğer %30'unun da yemek programı olması her ne kadar kanıksasak da aslında garip değil mi?Sanki Müslümanlık sadece bir ay yaşanan bir dinmiş ve sanki bu bir ayda yapmamız gereken en önemli şey bol bol ve en lezzetli yemekleri yemekmiş gibi.Aslında Ramazan bunun tam tersini istemiyor mu bizden?Nefsi terbiye etmek,dünyevi zevklerden uzaklaşıp,uhrevi olanı istemek değil mi Ramazan'ın ruhu?Nasıl bir çelişki...

Bir de iftar davetleri var kafama takılan.Ramazan'ın zorunlu ritüeli,artık etrafta akraba,eş dost kim varsa iftara çağırıp,sadece kuş sütünün eksik olduğu ihtişamlı sofralar kurmak oldu.Tabii bu iş karşılıklı,senin çağırdıkların da seni çağıracak.Artık bir ayı al gülüm ver gülüm bitireceğiz.Tamam,Ramazan'da bir oruçluya iftar yaptırmanın kıymeti büyük ama sanki ihtiyacı olan,o sofraları kurmaya imkanı olmayanlara iftar yaptırırsak bir anlamı var gibi geliyor bana,haksız mıyım?Birbirimizi ağırlamanın değil hayır yapmanın zamanı olsa gerek Ramazan.Üstelik bir ayda 5 iftar yemeği verilse bir evde,her yemeğin hazırlığı da iki gün sürse 10 gün sadece bu hazırlıklarla geçer.Bol bol ibadet edilmesi,tefekkür edilmesi,Allah'a yaklaşılması gereken bu ayın üçte birini böyle harcamak yazık değil mi?

Her Ramazan aklımdan geçer bunlar.Böyle yazıyorum da kendim yapmıyor muyum sanki.Ne kadar minimuma indirmeye çalışsam da sosyal durumlar neticesinde çağırmazsam olmayacak insanlar var.En az 3 iftar daveti veriyorum ben de her sene.O yüzden bunları yapanlara en ufak bir söz söyleme hakkım da yok,biliyorum.Ama keşke,genel olarak herkes doğrular,yanlışlar üzerinde tekrar kafa yorsa.Birilerinin dikte ettiğini değil de gerçekten yapılması gerekenleri yapsak.Her konuda.Keşke...


Bu da sonradan aklıma geldi.Mevzunun diyaloğu yazılsa şöyle olur herhalde:

1.Kadın: Ay şekerim,yarın akşam sizi iftara bekliyorum.
2.Kadın:Ah tatlım,ne çok şey hazırlamışsın,ellerine sağlık.Ben de haftaya sizi bekliyorum muhakkak.
2.Kadın(kendi kendine):Hmm,kaç çeşit hazırlamıştı?Ben 1 fazlasını yapmalıyım.
1.Kadın:Bayıldım hayatım,her şey enfes olmuş.Ne güzel yedik,içtik,eğlendik.
Koro:Oh be Ramazanı da ne güzel ihya ettik.

12 Ağustos 2010 Perşembe

Kaz Dağları


Tatilimizin dördüncü gününde Kaz Dağları'na,mitolojik ismiyle İda Dağları'na çıktık.Asfaltsız hatta bir noktadan sonra yolsuz bir tırmanıştı.Tam 1000 metre.Jeeplerle,sallana hoplaya,olmayan camlardan içeri dolan ağaç dallarından sakına sakına.


Ama ne yalan söylemeli,her şeye değdi.Her yer nasıl yeşil,havada nasıl keskin bir çam kokusu anlatılmaz.




İzinle çıkılabilen,yerde en ufak bir çöp görülemeyen -kıyıp da atan olsa bile gönüllüler tek tek topluyormuş-,sigara içmenin yasak olmasa da hiç hoş karşılanmadığı,neredeyse bakir bir orman.


Çıkabileceğimiz en tepe noktaya vardığımızda orada bizi küçücük bir işletme bekliyordu.Burayı kışları Fransa'da yaşayan bir şair,yazar işletiyormuş.Yaz boyu Kaz Dağları'nda yaşayıp,ordaki muhteşem güzellikleri fotoğraflayıp,kışın Fransa'da bu fotoğrafları tuvale döküyormuş.İşte ormanı adım adım dolaşıp çöpleri toplayan gönüllülerden birisi de o.




Burada enfes bir yemek yedikten sonra -orman havası da fazla mı acıktırıyor ne- yakındaki doğal göletleri keşfe çıktık.


Kocaman kayaların,ağaçların gölgesine gizlenmiş buz gibi sulara girmeye bir tek Bülent cesaret etti,bizse sadece ayaklarımızı sokmakla yetindik.Yalnız ayağını 2-3 dakikadan fazla suda tutabilene aşkolsun.Buz diyorum buz,öyle böyle değil.



Dönüş yolunda Amerikan filmlerindekini aratmayan Şahinderesi Kanyonu'nu dehşetle izledik.


Ağlayan çamı ziyaret ettik.Kaz Dağları'na ismini veren Sarıkız efsanesini,Hasan Boğuldu hikayesini bir masal gibi dinleye dinleye otelimize geldik.

11 Ağustos 2010 Çarşamba

Cunda ve Bozcaada

Gezmekten yorgun düşüp uyuyakalmıştı Deniz,tekneyle Cunda'ya vardığımızda.Aşağıda görüldüğü üzere Cunda'da geçirdiğimiz ilk dakikalarda da uykudan zorla uyandırılmış bir çocuğun sahip olabileceği tüm suratsızlığı yaşadı ve yaşattı bize.


Neyse çok uzatmadı,bir dondurmaya tav oldu da sonrasında rahat rahat dolaştık adayı.


Bayıldım,çok sevdim Cunda'yı.Tam benim istediğim gibi,gürültü yok,bangır bangır müzik yok ama hareket,renk,ışıltı var sanki her yerde.





Yüzlerce yıllık geçmişi olan eski Rum evleri kimbilir kimler,neler yaşadı buralarda hayalleri kurduruyor.Deniz kenarındaki restoranlarda oturup enfes görünen zeytinyağlıların,mezelerin tadına bakmaya fırsat bulamasak da yediğimiz sakızlı dondurma keyfimizi tamamlamaya yetti.




Bozcaada ise ne yalan söyleyeyim şaşırttı beni.İsminden mi nedir daha renksiz,sıradan bir yer bekliyordum.Çok sevdim.




Gezdiğimiz tüm sahil kasabalarında olduğu gibi Bozcaada'da da insanlardan kaçmıyor kediler.Bir kedi ailesini tıka basa besledi Deniz,biz yemek yerken.Alıştı,her gördüğü güzel evin,manzaranın önünde kendiliğinden makineye poz vermeye başladı.




Ayazma Plajı'nın akvaryum gibi suyunda yüzdük.Bozcaada kalesini dolaştık.Şarap imalathanelerini gezdik.Daha adını duymadığımız çeşit çeşit reçellerden domates reçelini seçtik evimize götürmek için.


Bu tatilde rotamızda olan yerlere günübirlik uğradığımızdan daha tadına varamadan ayrıldık.Ama en azından ilerde uzun uzun tatil yapmak için mim koyduk en sevdiklerimize.


İlerde hatırlamak için not: Yazacak çok şey var ama sıcaktan odaya geçip,bilgisayarın başına oturma cesaretini ancak 3 günde bir bulabiliyorum.Hatıra matıra boş ver bu havada en güzeli balkon.



7 Ağustos 2010 Cumartesi

Ben susayım da gezdiğimiz yerleri bu şekerler anlatsın


Foça'nın kedisi


Altınoluk'un martıları


Ayvalık'ın kedisi



Kaz Dağları'nın köpeği-Şipi



Cunda Adası'nın kedisi



Tahtakuşlar Köyü'nün çamfıstıkları



Gelibolu'nun ayçiçek tarlaları



Bozcaada'nın kedisi



Truva'nın tahta atı



Bergama'da bir ballı böcük

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails