Yıllardan sonra ilk kez sabahçıyım. Evet, kışın soğuk günlerinde daha ortalık zifiri karanlıkken ve de hava buz gibiyken uyanmak, işe gitmek zor ama ben yine de seviyorum sabahçılığı. Öğle olmadan mesaiyi bitirip boşa çıkmak tüm zorluklara değer. Hele bu sene Deniz'le ters devreyiz, ben eve geldiğimde o gidiyor ki öğleden sonraları tadından yenmiyor. Sakin sakin, kafama göre geçirdiğim saatler demek oluyor bu çünkü.
Tamamiyle benim olan bu öğleden sonralarını nasıl değerlendirdiğime gelince iş orada biraz karışıyor. Bu kadar keyif olduğuma bakıp harikulade aktivitelere giriştiğim sanılmasın. Sabah horozlar ötmeden uyanan bu tembel bünye tabii ki öğleden sonra uzun uzun bir battaniye altında kıvrılıp biraz -bazen birazdan da fazla- dinlenmeden şarj olamıyor. Aynı saatlerde Bülent de evde olduğundan bu uyuşuk saatlerde neyle oyalanacağıma karar vermemde onun da etkisi büyük oluyor.
Örneğin okullar açılalı 3 ayı geçmiş, bu sürenin ilk
1 ayında ben Bugün Ne Giysem izleyeceğim diye tuttururken o spor programı izlemekte direndi. 1 aylık bu savaştan yorgun düşünce bıraktım televizyonu Bülent'e, kendimi 1,5 ay boyunca kitaplara verdim. Tüm öğleden sonralarımı battaniye altında harıl harıl kitap okuyarak geçirdim. Sonra okuya okuya kendimde ciddi kurtlaşma (kitapkurdu durumları) emareleri gözlemeye başlayınca yeniden tv karşısındaki kanepede yerimi aldım. Ama bu sefer kocamla bir orta yol bulma konusunda anlaşarak.
İkimizin de razı olmaya yanaştığı ortak nokta Türk filmleri oldu. Son 3 haftadır Türk filmlerinin dibine vurmuş durumdayız. Bugünlerde de bir Hülya Koçyiğit furyası var ki sormayın, filmleri kanalın birinde bitiyor, diğerinde başlıyor. Ben de iki gözüm iki çeşme fırk fırk hepsini izliyorum. Bazılarının konusu hatta replikleri tamamen aynı, sadece isimleri değişiyor.
- Lütfen açıklamama izin ver Ferit, yalvarırım!
-Hayııırrr! Yalan! Yalan söylüyorsun!
(Dur hele, daha bir şey söylemedi ki, ne biliyorsun yalan olduğunu.)
- Yalvarırım izin ver açıklayayayım!
- Sus konuşma! Adi kadın, bu çocuğun babası ben miyim, söyle! (Şrrrakkk!!!)
- Yalvarırım açıklamama izin ver,Ferit, Ferit, Feriiit!
(Açıklayacaksan açıklasana be kadın, ömrümü tükettin oyy, herkes açıklama yapmak için izin belgesi mi alıyor sanıyorsun acaba?)
Bir sürü zırva var filmlerde, çok komik, gülmekten kırılıyoruz kimi zaman. Bazıları da korkunç derecede iç bayıltıcı. Bir Hıçkırık filmi var ki mesela, ajitasyonun dibi. Bir de Hülya Koçyiğit'in koşuşu bir alem, Bülent taklidini çok komik yapıyor.
Bu arada Hülya Koçyiğit ne hoş kadın. Çok zarif bir güzelliği var. Çok da güzel yaşlandı, hiç bozulmadan, çirkinleşmeden. Bir de Türkan Şoray'ı çok beğenirim ben,gençliğini özellikle, onun güzelliği daha çarpıcı. Hülya Koçyiğit'in filmlerde giydiği kıyafetlere de hayranım. Tam dönemin modası, çok şık, çok zarif, çok zevkli. O ayılıp bayıldığımız Audrey Hepburn'den eksiği yok, fazlası var. Moda konusunda Bugün Ne Giysem'den daha işe yarar olduğu kesin Türk filmlerinin.
Yani ilk başlarda boşa çeneleşmişim kocacımla. Baştan bileydim, Ivana Sert'in bozuk Türkçesi, Hakan Akkaya'nın acayip ışıklar saçan gözleri, Çağla Şıkel'in berbat kıyafetleri yerine açardım bir "Kınalı Yapıncak", bir "Samanyolu", yaşar giderdik kocam mutlu ben mutlu. Hazır vintage da modayken.