Barcelona'dan Madrid'e karayoluyla yaklaşık 6 saatte varılıyor. Yalnız bizimki gibi otobüsünüz arızalanır, 3 saat de otoban kenarında yeni otobüsün gelmesini beklemek zorunda kalırsanız mecburen Zaragoza'da yemek molası veriyorsunuz. Mola 1-1,5 saatlik olunca fazla gezme imkanımız olmuyor tabii.Sadece Pilar katedralinin bulunduğu fotoğraftaki bu büyük meydanda yemek yeyip biraz dolaşıyoruz.
Plaza de Cibeles
Ve nihayet akşama doğru Madrid'deyiz.
Dayanamayacağım, en sonda söylemem gerekeni en başta söyleyeceğim. Uzaktan "vay be Madrid" falan dediğimiz şehir bence beş para etmez. O kadar zaman, o kadar para harcayıp Madrid'e gideceğine kısa yoldan Ankara'ya git, aynı! Buna Madrid'i görür görmez değil, 3 gün orda yaşadıktan sonra karar verdim. Yok mu görülecek yerler? Var tabii, müzeler, saraylar, meydanlar... Ama gördüğüm diğer Avrupa şehirleriyle kıyaslayınca bunlar çok sönük bence. Zaten iklimi, bitki örtüsü, insanları falan hep Türkiye'ye benziyor. Dünyada görecek başka köşe kalmadığında gidilebilir ancak. Tabii bu benim düşüncem.
Katalan bölgesinde televizyonda izlenmesi dahi yasaklanmış olan Boğa güreşleri Madrid'de serbest. Burası da arenası.
Boğanın matadoru öldürmesi çok nadir rastlanan bir durummuş. Boğa güreşlerinin dini bir boyutu da olduğundan boğa tarafından öldürülen matador bizdeki şehitler gibi ulvi bir mertebeye yükseliyormuş. Bu heykel de işte bu yüceliğe erip göğe yükseldiğine inanılan bir matadorun anısına yapılmış.
Boğa güreşlerini şiddetle kınasak da arena önü fotoğrafımızı eksik etmiyoruz.
Boğalar boğalar... Her ne kadar kafanızı çevirdiğiniz her tarafta boğa figürleriyle karşılaşsanız da Madrid'in sembolü boğa değil yaban çileği ağacına tırmanan bir ayı. Hatta Atletico Madrid takımının logosunda görebilirsiniz o ayıyı.
Madrid'in en merkezi caddesi Granvia, yani büyük cadde.
Plaza Mayor (Fotoğraf Leylekland blogundan)
Madrid'de iki önemli meydan var, Plaza Mayor(Mayor meydanı) ve Puerta del Sol(Sol kapısı). Turistseniz Madrid'deki zamanınızın çoğu bu iki meydanda ve Cibeles Meydanı'nda geçiyor. Plaza Mayor dört tarafı binalarla kapalı, hoş, kendinizi gerçekten bir Avrupa şehrinde hissettiren güzel bir meydan. Ama Sol Meydanı'na ayrılması gereken süre taş çatlasın yarım saat -yine kendi fikrimce. Tabii İspanya'ya sadece alışveriş için gelmişseniz o başka.
Güzel Kraliyet Sarayı.
Yine ünlü bir meydana, Plaza de Espana'ya gidiyoruz. İspanya Meydanı'nda sevimli simalar var, Don Kişot, Sancho Panza ve tabii ki Cervantes. Heykelin arka tarafında ise Don Kişot'un büyük aşkı Dulcinea'nın heykeli var.
Muhteşem Prado Müzesi'nin bahçesindeki Goya heykeli.
Biraz dinlemek için devasa bir park olan Park Retiro ideal.
Bu da kimse çekmezse biz kendimizi çekeriz fotoğrafı :)
Madrid'in tek su kaynağı, Manzanares nehri.
Granvia üzerindeki kocaman bir kitapçıda karşıma çıkan ve mutlu eden tanıdık bir isim :)
İspanya'nın gittikçe batan ekonomisinden dolayı her gün caddelerde böyle protestocularla karşılaştık.
Dikkat, her köşede karşınıza sokak sanatçıları, müzisyenleri çıkabilir!
Madrid'e gitmişiz, Real Madrid'in Bernabeu Stadı'nı ve Arda'nın hatırına Atletico Madrid'in Vicente Calderon Stadı'nı görmezsek hatta bir de hatıra fotoğrafı çektirmezsek hiç olur mu? Aslında bence olur da Bülent konuyu tartışmamıza bile fırsat bırakmadı ki :)
İspanya deyince akla ilk gelenlerden biri nedir? Tabii ki Flamenko dansı. Bir gecemizi de bu gösteriye ayırdık ve diyebilirim ki Madrid'deki en heyecan verici zamanlarımızı orada yaşadık.
Madrid'deki 2 günümüzün kısaca özeti böyleydi. Geriye anlatacağım bir tek Toledo kaldı ki bence en güzeli en sona kaldı. İlk fırsatta ;)