30 Ekim 2011 Pazar

Siz fularınızı nasıl bağlıyorsunuz?



Bu videoyu malla'da gördüm ve bayıldım.Her zaman lazım olur,elimin altında bulunsun diye buraya da koymak istedim.Beğenenler parmak kaldırsın :)

22 Ekim 2011 Cumartesi

Yine yeniden ilişkiler,evlilik,aşk,sevgi vs. üstüne

Bugün yanıma yoldaş olur diye beklediklerim,Deniz dahi,beni ekince yalnız başıma çarşı pazar dolaştım.Bir süre sonra yorgunluk ve açlık baş gösterdi ve uzun zamandır yapmadığım bir şeyi yaptım,tek başıma oturdum yemek yedim bir yerde.Yanında kimse olmayınca haliyle insan çevre masalarla ilgilenmeye başlıyor.Genelde hep evli olmadıkları belli çiftler vardı ortamda.Güya sevgililerdi.Kimi kulak misafiri olacak kadar yakınımdaydı,kimilerinin konuştuklarını da beden dillerinden tahmin edebiliyordum.Uzun zamandır yakınımda birbirine gerçekten aşık bir çift görmemiştim zaten ve bugün orda,diğer masalarda oturan sevgilileri izleye izleye gerçek aşk diye bir şeyin ancak masallarda,kitaplarda kaldığına kesin olarak karar verdim.Sanki herkesin bir sevgilisi olmalıymış ve herkes bulabildiği kim varsa tutmuş elinden sevgilisi yapmış gibiydi.Yapmacık tavırlar,çekici görünmek adına olmadıkları hallere bürünmeler,"seni seviyorum"un anlamının "beni sev"e dönüşmesi,her çiftte tamamen aynılaşmış sevgi gösterme yöntemleri ...

Aslında bu düşüncelerimin tamamen doğru olmadığını biliyorum tabii ki,muhakkak var gerçek aşkı yaşayanlar.Ama dedim ya,uzun zamandır hiç rastlamadığımdan yok olmuş gibi geliyor bana artık.Bir de,bence,insan evlendikten sonra daha anlamlı bir ilişkiye kavuşuyor.Paylaştıkların çoğaldıkça,mutlu edenler,üzenler ortak paydası genişledikçe ilişki gerçek bir ilişkiye dönüşüyor.Gerçi o zaman da yaşananların adı aşk değil sevgi oluyor.Tabii mutlu,huzurlu evlilikler için geçerli bir durum bu.Mutsuz bir evlilikse,insanın yaşama sevincini söndürecek kadar zor bir imtihan.Dün okuduğum kitapta tam da bu konuyla ilgili çok güzel iki duayla karşılaştım :

"Rabbimiz,bize gözümüzü aydınlatacak eşler ve nesiller bağışla ve bizi takva sahiplerine önder eyle." FURKAN/74


"Rabbim bizim için eşlerimizi ve çocuklarımızı cennet ve cemalullah yoldaşı kıl.Rabbim bizi iki cihanda eş,dost,akraba ve evlatlarımızdan yana güldür."


Amin.

21 Ekim 2011 Cuma

LÂL

Çarşamba'dan beri içim buruk,içim acı,içim yaralı.Kafamda binbir cümle...Söyleyemiyorum.Bir araya getirip,geride hiç bir şey kalmamacasına toparlayıp anlatamıyorum bir türlü.Nasıl söylersem söyleyeyim eksik,anlamsız kalacak gibi.Can gerek ki dayana...Ama belki ben değil de,terör karşıtı,PKK muhalifi Kürtler artık konuşmaya başlasa,işte o zaman tamam olur her şey.

20 Ekim 2011 Perşembe

Bir soru


İnsanın, mevsimin değiştiğini gün be gün farkeder olması hassasiyetinin arttığına mı, yaşlanmaya başladığına mı işaret?

18 Ekim 2011 Salı

Beni seviyor !!!

Bir kaç gün önce,okul çıkışı Deniz kuzenini de getirmişti eve.Kapıdan girer girmez büyük bir heyecanla bilgisayarın başına kurulup oyuna başladılar.Kendilerinden geçercesine,kahkahalarla oynuyorlar.Deniz için oyun zaten hayatın gayesidir,böyle kafa dengi arkadaşla oynarken de iyice mest olur.Oyun mutluluğunun sarhoşluğuyla,dünyayı gözü görmez,söyleneni bile duymaz o anlarda.

Ben de okuldan gelmişim,hasta gibiyim zaten,burnum fırk fırk,kolumu kımıldatacak dermanım yok.Hazır Deniz'in de bana ihtiyacı yokken biraz dinleneyim diye yatağa kıvrılıverdim.Battaniyeyi de kafama kadar çektim.Bir yandan titreyen kemiklerimi ısıtmaya çalışıyorum,bir yandan da fırklamaya devam ediyorum.

Az sonra baktım,Deniz bilgisayardan kalkmış,yanıma gelmiş.Şefkatle battaniyeyi açtı,endişe ve merhamet dolu bir sesle sordu : "Anneciğim,ne oldu sana,yoksa ağlıyor musun?" 

Var ya,bir cümleyle insan eriyebilir miymiş?Ben eridim gittim.O kadar coşkuyla oynadığı oyunun arasında burun çekişlerimi duyması,oyunu bırakıp -ki Deniz'in oyunu bırakması görülmüş şey değil daha önce- yanıma gelmesi,sesindeki tını,gözlerindeki ihtimam...Anında iyileştim biliyor musunuz?

16 Ekim 2011 Pazar

Son okuma notları

En son kitap postunun üstünden iki aya yakın zaman geçmiş.Neler okuduğumu unutmadan önce bu arkadaşlara puanlarını versem iyi olacak.


Ruhlar Evi - Isabel Allende - 5 üzerinden 4

Son dönemlerde adını çok sık duymaya başladığım bu yazarla ben de tanışayım istedim.Tanıştığıma da çok memnun oldum.Bir Yüzyıllık Yalnızlıksever olarak onun verdiği tadı fazlasıyla verdiğini söyleyebilirim Ruhlar Evi'nin.Özellikle son yüz sayfada bir darbenin bir ülkeyi ne hale soktuğunun anlatıldığı bölüm çok düşündürücü,çok etkileyiciydi.


Doktor March'ın Dört Oğlu - Brigitte Aubert - 5 üzerinden 5

Bu listedeki favori kitabım bu.Polisiye-gerilim sınıfına giriyor kitap ama son dönemlerde moda olan Da Vinci Şifresi tarzı polisiyeler gibi değil.Çok farklı,çok orjinal bir üslupla yazılmış.Gerçekten sürpriz finaliyle de bu yazarın bütün kitaplarını almalıyım hırsını yaşamamak mümkün değil gibi.Ne yazık ki Türkçe'ye çevrilmiş bir kitabı daha varmış sadece,sipariş verdim,dört gözle bekliyorum.


Yüzüncü Ad - Amin Maalouf - 5 üzerinden 5

Yıllaaar önce Amin Maalouf'un bir kitabını okumuştum.Hangi kitabı olduğunu hatırlamıyorum,Afrikalı Leo muydu acaba?Ne sebeple bilmiyorum,hoşlanmamıştım o kitaptan.Bütün kitapları doğu havası veren isimler taşıdığından mı,kapak resimleri birbirine çok benzediğinden mi sanki bu adamcağızın bütün kitapları aynı ve hiç birinden hoşlanmayacağım gibi bir his oluşmuştu bende.Yine ne sebeple bilmiyorum,okulun kütüphanesinde okunabilecek başka kitap kalmadığından belki,Yüzüncü Ad'ı okudum.Ve artık bir Amin Maalouf hayranıyım.Üstelik okulun kütüphanesinde bütün kitapları var.Çok mutluyum.


Cemile - Orhan Kemal - 5 üzerinden 3

Konusu beni çok cezbetmemekle birlikte Orhan Kemal'in ustalığına şapka çıkarttırdı bu kitap bana.Bir de derin derin mevzuları çarçabuk çözüvermiş,bitirmiş kitabı yazar.Bu senaryo şimdiki dizi yazarlarının eline geçse yıllarca yavuklusuna kavuşturmaz,süründürür ha süründürürlerdi Cemileciği.


Leyleklerin Uçuşu - Jean Christophe Grange - 5 üzerinden 3

Bu da hiç hoşlanmadığım bir yazar olduğu halde,kitapsız günlerimde,okul kütüphanesinde bulup,kötünün iyisi diyerek okuduğum bir kitap.Bu tarz kitaplar sırf çok satsın,heyecandan insanlar elinden bırakamasın,adrenalin hep zirvede olsun diye yazılmış gibi geliyor bana.Amacına ulaşıyor mu peki?Evet.Ne olacak acaba diye yemek  karıştırırken bile okuyordum kitabı.Ama bu yine de ona verdiğim kıymeti artırmıyor.Ha bir de kitabı okurken "haykırmak" kelimesinden artık tiksinmeye başlıyorsunuz,söyleyeyim.


Gülünün Solduğu Akşam - Erdal Öz - 5 üzerinden 3

Kitap,Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının tutukluluk dönemlerinde yazara anlattıkları hatıralardan oluşuyor.Kitaba düşük not vermemin sebebi daha bilgi içerikli olmasını beklediğimdendi sanırım.Çok subjektif,çok bölük pörçük geldi bana...


11 Ekim 2011 Salı

Hayat mektebi


Deniz'in bir aylık okul hayatının can sıkanlar bilançosu :

Can çekişen bir kuşun kuyruğunu kopardığı yetmezmiş gibi bir de kuşu yere fırlatan bir kız çocuğu.

Üst sınıflardan,sırf komiklik yapmak için Deniz'e arkadan gizlice yaklaşıp,pantolonunu aşağı çeken bir erkek çocuğu.

Bu teneffüs kimi dövsek acaba,diye ortalıkta terör estiren,bazı günler de hedef olarak Deniz'i seçen,ufaklıklardan oluşan bir haydut çetesi.


Ne desem ki?Deniz bunları gördükçe bazen üzgün,bazen, şaşkın,bazen utançla geliyor eve.Benimse içim acıyor.Ben onu gözümden sakınırken...Gerçek dünyanın acımasız,çirkin,incitici yönüyle nasıl olsa bir gün karşılaşacağını biliyordum ama bu kadar çabuk beklemiyordum sanki.

Bir de anlamıyorum küçücük çocuklar ne zaman ve nasıl öğreniyorlar bunca kötülüğü...

10 Ekim 2011 Pazartesi

Böyle bakınca . . .



O anda halimiz ne olursa olsun,çok büyük acılar yaşasak bile,Allah'ın bizden her gün,her namazda Fatiha okurken "elhamdülillah" dememizi beklemesi düşündürücü ve uyarıcı,değil mi?

7 Ekim 2011 Cuma

Son yumurta


Hayat Bilgisi kitabındaki "kendinizi tanıtın" sorusuna verdiği cevap :

Kahverengi gözlüyüm,sarışınım,herkes beni pek beğenir.

4 Ekim 2011 Salı

Psikopat mıyım neyim?

"Sevgi kelebeği anne" modunda yazılar yazıyorum ya ben,hani böyle "nasıl da tatlıymış","aman da bebek gibi kokarmış" falan diye.Zannetmeyin ki her daim böyleyim.Bazen Deniz'e yaptıklarıma kendim bile inanamıyorum.

Mesela 1 ay kadar önce,sabah erken saatler,Bülent işe gitmiş,ben hala yatakta uyanmakla uyanmamak arasında kararsız dönüp duruyorum.Bu arada Deniz uyandı ve daha gözlerini açar açmaz bizim yatağa,yanıma zıpladı.Mutat olduğu üzre sabah keyfi yapmak için.Birden aklıma dahiyane bir fikir geldi ve Deniz'e şaka yapmaya karar verdim.O bana sarılıp "Günaydıııın!" diyerek cilvelenirken,"Aaa,sen kimsin,tanımıyorum ben seni." dedim."Ya anne,saka mı yapıyosun,ben Deniz'im,senin oğlun." dedi,"Yoo,benim oğlum falan yok ki,sen komşunun çocuğu musun,evini mi karıştırdın?" diye devam ettim.Benim gayet ciddi suratımı görünce Deniz'in yüzü gölgelenmeye başladı.İşte tamam,yaptın şakanı,tadında bıraksana.Yok,derdim neyse ısrarla annesi olduğumu inkar ettim,epey bir süre.Sonunda Deniz haykıra haykıra ağlamaya başladı,"N'oldu sanaaa,deliydin mi yoksaaaa?" diye.

Daha bu olayın üzerinden bir kaç hafta geçmişti.Bir akşam hazır Bülent de evde yokken,ta ne zamandır çekmecenin dibinde duran maskelerimden birini süreyim yüzüme dedim,tarihi geçmeden.Maskeyi sürdüm,yüzüm kapkara,ortalıkta dolanıp duruyorum.Gözünü kırpmadan çizgi film izleyen Deniz,nihayet beni farketti."Anne,n'oldu senin yüzüne?" diye dehşet içerisinde sordu.Şaka kapasitem ne kadar sınırlı ki,ben yine aynı yöntemle "Ne olmuş ki oğlum,bir şey yok." dedim."Anne suyatın kapkağa olmuş,gel bak aynaya." diye beni zorla aynanın karşısına götürdü.Aynaya baktım,"E,işte bir şey yok,her zamanki gibi." dedim."Ya,anne göğmüyor musuuun,kapkağa olmuşsuuuun." diye beni ikna etmeye çalışırken sesi yine bu kadına bir haller oldu endişesiyle çıkmaya başladı.Mantıklı bir anne ne yapar?Bu iğrenç şakayı burda sonlandırır.Ama ben yapmadım tabii.Ne zamana kadar?Çocuk,"Anneeeeee,benim gözleyim mi bozulduuuu?" diye acılara garkoluncaya kadar.

Şimdi,senden burda özür diliyorum annecim.İlerde bir gün,büyüyünce,psikoloğa falan gider,bazı şeylerin nedenini çocukluğuna inip aramaya kalkarsanız boşa çok yorulmayın.Ben şimdiden söyleyeyim,tüm neden benim.

1 Ekim 2011 Cumartesi

Koku


Dışardaki yağmur kokusu.Bu kadar güzel başka bir şey olabilir mi?

Bir de 6,5 yaşındaki çocuğunun boynunun en kuytu köşesine saklanıp kalmış bebek kokusu var değil mi?

En çok hanımelinin kokusunu severim çiçeklerden.

Bir de kahvenin.

Koku deyince Süskind'in enfes Koku'su geldi aklıma şimdi.Okumamın üzerinden 15 yıl geçti belki.Unutulmazlar arasında yani.

Yazmayı düşündüğüm bir yığın konuyu vakitsizlikten yazamasam da şu ani hislerimi bir not düşüp kaçayım istedim.

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails