Ne zamandır okuduklarımdan bahsetmemişim.
Okul kütüphanesinde bulduğum kitapları çabuk iade edeyim diye önceliği onlara tanıyorum son zamanlarda.İşte onlardan ikisi:
Ayşe Kulin'in Füreya'sı bir biyografi.Hiç ilgim olmayan bir konunun,seramik sanatının Türkiye'deki öncü kadınını Kulin'in sıkmayan diliyle tanımış oldum.
Prenses Süreyya ise İran Şah'ı Rıza'nın eski eşinin otobiyografisi.Hiçbir zaman satın alıp okumayacağım ama işte bazen kitap kıtlığı dönemlerinde hiç yoktan iyidir deyip,en azından İran hakkında biraz fikir sahibi oldum diye kendimi avutarak okuduğum
bir kitap.
Uçurtma Avcısı'nı okuduktan sonra yazarın ikinci kitabını da okumak için sabırsızlanıyordum.Bin Muhteşem Güneş beni pişman etmedi.Aynı dokunaklı anlatım,aynı şimdi ne olacak acaba heyecanı,aynı kitabı bitirmeden uyunamayan geceler.Üstelik,aklımda sadece geri kalmış,kenarda köşede bir ülke olarak yer bulan Afganistan'ın gerçeğini de hikayenin arka planında öğrenmek bu kitapların en sevdiğim özelliklerinden biri.Yoksa hayatta Afganistan'ın yakın tarihiyle ilgili bir kitabı alıp okumam mümkün değil.Bir taşla iki kuş.
Şimdi elimde Nietzsche Ağladığında var,bitirmek üzereyim.Ve diyebilirim ki bence kitap budur!!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder