Andy Warhol ne de doğru söylemiş, "Bir gün herkes 15 dakikalığına şöhret olacak." derken. Ben bile olduysam... Gerçi "şöhret" kelimesi benim için pek iddialı ve uygunsuz oldu ya neyse, bozmayalım şimdi Andy abimizi.
Lafı evirip çevirmeyi bırakıp konuya gelelim. Konu ne? Bir TRT belgeseline, Eksik Parça'ya konuk olmam. Blogu açarken biri bana, gün gelip bu blog sayesinde bunları yaşayacağımı söylese hadi canım ordan der, geçerdim. Ama yaşadım işte. Alkım'dan, belgeselden bahseden, benimle çekim yapmak isteyebileceklerini söyleyen, fikrimi soran ilk maili aldığımda, çok heyecanlandım işin doğrusu. Olsun mu olmasın mı düşünceleri içinde gidip gelirken, annemle eşimin, "Neden olmasın ki, ne kadar güzel bir anı olur ilerde" telkinlerine daha fazla dayanamadım. İyi ki de dayanamamışım.

Çok güzel duygular yaşadım çekimlerin sürdüğü üç gün boyunca. Bunlardan en güzeli de belki, yıllardır yazılarıyla sevdiğim, yazılarıyla kendime yakın hissettiğim, yazılarıyla benzer frekanslarda insanlar olduğumuzu bildiğim Alkım'la karşılaşmak oldu. Gerçi o kendini yazılarında zaten o kadar sahici koymuş ki ortaya, yüz yüze gelince de blogunu okuyor gibiydim. Blogundan çıkarsadığım Alkım neyse, karşımda da o vardı. Duyarlı, naif, zarif, derinlikli, sürprizli...
Üç gün boyunca neler çektiler, neler anlattım onlara, zaten belgesel yayınlanınca ortaya çıkacak. Orasını ben de bilmiyorum. Ama artık bir çekimin kamera arkası nasıl olurmuş, onu biliyorum işte. Ne emeklerle, ufacık detaylar için ne çok uğraşarak ve ne çok eğlenerek. Bu eğlence kısmı her çekimde oluyor mu onu bilmiyorum ama Maraş'a gelen bu harika çekim ekibiyle olduğuna garanti verebilirim.
Beni en çok etkileyen bu insanlar oldu işte. Enerjileriyle, birikimleriyle, samimiyetleriyle, incelikleriyle... Onları tanımış olmanın mutluluğu böyle bir çekim hikayesinde yer almanın mutluluğunun bile önüne geçti dersem ne demek istediğim anlaşılır herhalde.
Diyeceğim o ki sevdim ben bu insanları, Alev Hanım'ı, Birsen Hanım'ı, Zafer Bey'i, Şener Bey'i, Ahmet Bey'i. Rahatlamam için çekim arasında masaj bile yapıyorlar, daha ne olsun, gel de sevme kolaysa. Bir de acayip motive ediyorlar insanı yahu, çekim esnasında müthiş, harika, süper, çok çok iyi oldu sözcükleri havada uçuşuyor. E tabii, bu kadar iltifat karşısında, kamera karşısındaki titrek kedi kıvamındaki kişi de kendini süperstar gibi hissetmeye başlıyor.
Bir de hepimiz için sürprizli kısmı vardı çekimin: Annem! Bana "unutamayacağın bir anın olur" derken kendinin de unutamayacağı bir anısı oldu sanırım.
"En nadide hatıralarım" koleksiyonu yapsaydım başköşede yerini alacak üç gün. Ne diyeyim, rüzgar gibi geçti...