30 Aralık 2010 Perşembe

Hayrolsun





Dün gece rüyamda çok ağladım,hıçkıra hıçkıra ağladım.Bugün sordum soruşturdum,rüyada ağlamak gerçekte çok sevinmek anlamına gelirmiş.Bir de rüyayı nasıl yorumlarsan öyle çıkarmış.Ben de bunu tek seferlik bir sevince değil,tüm 2011'in benim için çok mutlu bir yıl olacağına yordum.Herkese gözyaşlarıyla dolu rüyalar,mutlu yıllar :))

29 Aralık 2010 Çarşamba

Kararsız müşteri



Son zamanlardaki tüm alışverişlerim aynı şekilde gerçekleşiyor.Mağazada bir şeyler seçiyor,eve getiriyor,dolaba yerleştiriyor,sonra bütün geceyi güzel olmadı mı yoksa,maviyi mi alsaydım yoksa,ya keşke kırmızıyı alsaydım,aslında bu da her şeyle kombinlenir ama çok mu sıkıcı ve benzeri dünya kadar düşünce arasında geçiriyor,ertesi gün evdekini tekrar mağazaya götürüp değiştiriyor ve bir daha bir daha değiştirecek yüzüm olmadığından konuyu kapatıyor,alışverişimi tamamlamış oluyor,rahatlıyorum.Eskiden de kararsızdım ama iyice aştım artık.Kutluyorum kendimi...



24 Aralık 2010 Cuma

Cuma gecesi muhasebesi


Koca bir haftayı bitirdik.Bülent evde yok.Deniz ilaçların etkisiyle çizgi film izlerken koltukta uyuyakalmış.Severim böyle kendi başıma kalabildiğim zamanları aslında ama bugün öyle hissetmiyorum nedense.Sıkılıyorum.

Hala pek bir değişiklik yok Deniz'in durumunda.Bağırsak enfeksiyonu vardı zaten.Ateşliyken çocuğu serin tutacağız diye bir de soğuk algınlığı ekledik üstüne.Burun tamamen tıkalı.Horultular aldı başını gidiyor.

Yarın gece yine pansiyonda nöbetçiyim.Sevgili MEB geçen haftadan beri Blogger'ı yasakladığından pansiyondaki bilgisayardan bloga giremiyorum artık.Halbuki orda doğru düzgün uyuyamadığımdan geceleri bol bol vaktim oluyordu,evde hiç olmadığı kadar.Sevdiğim blogları rahat rahat,uzun uzun okuyabiliyordum.



Bir duygusalım ki bu günlerde sorma.Deniz'e masal okurken kitaptaki çocukla köpeğinin vedalaşma anını anlatan sayfadaki resmi gördüğümde sesim titremeye başlıyor.Geri kavuştuklarında gözyaşlarıma engel olamaz oluyorum artık.Kendi okuduğum kitapta olur olmaz her şeye ağlıyorum zaten.Bülent garipsemez oldu artık kitap okurkenki bu hallerimi.Okulda çocukların özel problemlerini işaretlemeleri için verilmiş formda "zaman zaman ailemden dayak yiyorum","kendimden nefret ediyorum" gibi maddeleri işaretleyenleri gördüğümde öğrencilere çaktırmadan gözlerimi silmeye çalışıyorum.Hele bir tanesi kağıdın sonuna "lütfen bana yardım edin" yazmış ki şimdi yazarken bile burnum sızlamaya başladı.Bir de Arthur var tabii.Çok seviyorum ben o çizgi filmi.İzleyenler bilir,ağlayacak bir şey var mı Arthur'da?Ama gel bir de bana sor.Sulugözün teki oldum çıktım.Hele bir de güzel bir müzik olsun fonda...




Okuldaki bir kaç öğrenci face'de okulun dedikodu sayfasını açmışlar.Öğretmenler hakkında da epey bir atıp tutmuşlar.Bugün son derste idare durumu farkedince okulda fırtınalar koptu.Eve gelir gelmez açtım baktım ne yazmışlar diye.Benim için kötü bir şey yazmamışlar ya da ben bulamadım.Sadece bir yerde okuldaki matematikçilerin içinde en iyisi Özlem demişler.Evet,böyle,sadece isim var,Özlem Hoca falan yok.Yine de sevinsem mi?En iyiymişim ya hani :)

Ah,nerdeyse unutuyordum.Deniz'in sallanan ikinci dişi de çıktı bugün.Hem de bu sefer kendi çıkardı.Yastığının altına koyduk.Heyecanla periyi bekliyoruz şimdi :)

Böyle işte.Haftadan geriye kalanlar...


22 Aralık 2010 Çarşamba

Son ayların klasiği



Okullar açılalı 84 gün olmuş.Deniz bunun 70 gününü hasta geçirdi.Bitirdiği ateş düşürücülerin,antibiyotiklerinse sayısı bellisiz.Hastalığın birini atlattık derken okuldan yeni bir türü kapıp geliyor.Dünden beri yine ateşler içinde.Şikayet ediyor muyum?Hayır,hakkım olmadığını biliyorum.Canım yanıyor mu?Evet,hem de çok...Bazı bazı Erkin Koray misali okula göndermeden evde eğitim veremez miyim acaba diye düşünmüyor da değilim.

20 Aralık 2010 Pazartesi

O artık beni prenses peri sanmıyor



İnternetin başındaydım,yanıma geldi,neye bakıyorsun anne dedi.Bir arkadaşımın yazdıklarını okuyorum annecim dedim.Hangi arkadaşın dedi.Deli Anne dedim.Şaşırdı,gerçekten ismi Deli Anne mi dedi.Evet dedim.Hoşuna gitti,epey bir güldü.Sonra da vurucu cümleyi kurdu.Anne,sen de bazen deli anne oluyorsun,hem de çılgın deli anne :)). Hmmm,bu yaş itibariyle gerçekleri görmeye başladı demek.

17 Aralık 2010 Cuma

Aşk dolu bir evlilik için



"...bir insana başka bir insanın sevgilisi olması gerektiği,mutlaka öyle olacağı söylenince,onu sevmeye devam edebilmesi insan yaradılışına aykırıdır.Ona sevmemesi söylenirse,sevmesi daha muhtemeldir.Evlenme töreninde edilen yeminde,imzalanan anlaşmada,iki tarafın o andan başlayarak birbirini sevmeyecekleri,başkalarının yanındayken yan yana gelmekten elden geldiğince sakınmaları gerektiği belirtilseydi,dünyada şimdikinden çok daha fazla birbirini seven çift olurdu.Düşün,o zaman karı kocalar nasıl gizli gizli buluşurlar,birbirlerini gördüklerini inkar ederler,gizlice yatak odası pencerelerinden içeri girerler,dolaplara saklanırlardı!İşte o zaman soğuma diye bir şey olmazdı."

                                            Adsız Sansız Bir Jude s.268
                                          Thomas Hardy


Haksız da değil hani..

16 Aralık 2010 Perşembe

Uyanık


Markette yeteri kadar para hacadığımıza ikna olduktan sonra bilmemne markasının çekilişi için bize bir kart verdiler.Büyük hediye de büyüüük boy bir araba.Babasının elinde çekiliş kartını gören Deniz'le babası arasındaki diyalog şöyle:

-  O kağıt ne baba?

- Bu kağıdı verdikleri bir kişiye araba hediye ediyorlarmış.Belki bize çıkar bu sefer,iyi olmaz mı sence?

-Baba,Tofaş araba çıkarsa onu sen al,Nissan'ı annemle bana ver tamam mı? (Bildiği en kötü araba markası Tofaş,onu da babaya kakalamaya çalışıyor)

-Tamam oğlum,Tofaş çıkarsa ben onu alırım merak etme.

- (Arkasını dönmüş,yüzünde muzaffer bir ifade,sessizce) Ben olsam almazdım :)

13 Aralık 2010 Pazartesi

Yeni karar-ŞÜKÜR


Bir yıl daha bitiyor.Geçen yılbaşına daha kaç gün oldu ki?348 mi?48 bile olmadı bence.Günler böyle su gibi akıp giderken neler bırakıyor geride?2010 çok mutlu bir yıl oldu diyebilir misin?Cık!Ya 2009'da çok mutlu muydun?I-ıh.Gerçekten çok mutluydum,en ufak bir kusur,noksan,hayalkırıklığı yaşamadım diyebileceğin bir yıl var mı?Bir ay?Bir gün?Bir saat?Yok,yok,yok...İnsanlığın gereği belki bu,hiç bir zaman tatmin olamamak,tam olamamak.Ancak cennette gerçek huzur belki.Bu dünyada hep bir şeyler yarım kalmalı ki,ruh baki olanı istemeli.

Gerçek mutluluğu cennette yaşayabilecek olsam da burdaki güzellikler az mı diye soruyorum bazen kendime.Aslında hadsiz,sınırsız güzellikler yaşıyorum her an,her dakika.Hep verildiğinden,kesintisiz verildiğinden algılayamıyorum artık,hepsi bu.Halbuki görebilmek lazım.Küçücük sıkıntılarımı nasıl görüyor,üzülüyor,hatta değmeyecek kadar kafa yoruyorsam,öyle algılarımı açık tutabilmeliyim bu konuda.O zaman belki geriye dönüp baktığımda çok mutlu bir yıl geçirdim diyebilirim,çok güzel birgün,çok güzel anlar...

Yeni yıl için bazı kararlarım var.Şimdiden kendimi ufak ufak alıştırmaya çalışıyorum.Hani 1 Ocak itibariyle antremanlı olayım diye.İşte o kararlarımdan biri de şükret,şükret,şükret.Ama gel gör ki uygulamada zorlanıyorum.Öncelikle alışkın olmadığımdan belki.Bir de ölçülebilir değil.Nasıl şükredeceğim?Namaz kılmak en büyük şükür.Ama hani o kadar bilinçle namaz kılan?Kılıyorsun bitiyor.Duygu olarak kalpte ne kadar şükran hissi kalıyor?

Daha bilinçli,daha hissederek,daha içselleştirerek ne yapabilirim diye düşünürken Hilal'in şükür defteri fikri aklıma geldi.Uzun zamandır yazmıyor ama bir zamanlar şükür defteri ve mucizeler başlığı altında yazılar yazardı Hilal.İlk gördüğümde çok hoşuma gitmiş,burda da yapmak istemiş ama bir çok şey gibi gerçekleştirmediğim niyetlerim arasına katmıştım bu fikri.Ama artık başlıyorum.Şükretme kararımı uygularken tam da ihtiyacım olan böyle bir şey çünkü.Bir günlük gibi o gün hayatımda şükredecek neler olduğunu yazarsam hem bir parça Allah'a borcumu yerine getirmiş,hem de bana mutluluk veren şeylerin listesini tutarak mutluluğumu artırmış olacağım.Üstelik şükür nimeti artırır.Bir taşla bir sürü kuş.

Elimden geldiğince her gün tutmalıyım bu listeyi.Gerçekten şükretmek istediğim şeyleri yazmalıyım.Basmakalıp cümlelerle,hissetmediğim duyguları,usturuplu biçimde yazıyı döküp işin samimiyetini bozmamalıyım.Çok büyük şeyler beklememeliyim yazmak için.Ufak da olsa,sıradan da olsa yaşamıma bir ışık,bir renk katıyor mu ona bakmalıyım.Şükretmemeye alışmamış bir insan olarak başta zorlanacağım belki ama çaba göstermeliyim.

Devam ettirmeyi başarabilirsem işe yarayıp yaramadığını 2012'ye girerken göreceğim.2011 çok mutlu bir seneydi benim için diyebilirim o zaman belki.

Beni bu havalar mahvetti


Son bir hafta on gündür her sabah müthiş bir savaş var bizde.Erken kalk,günü kaçırma,üstelik yapacak bir sürü işin var,hani yeni kararlar almıştın diyen "ben"le kalkamıyorum işte,yorganın altı öyle güzel,öyle yumuşak,öyle sıcacık ki kolay mı kalkmak,bir on dakika daha uyuyayım,ondan sonra kesin kalkacağım diyen "kendim" arasında.Tabii savaşı kazanan hep "kendim" oluyor da ordaki bir on dakika kaç on dakikaya çıkıyor bu arada.Ama haksız değil ki garibim,havalar soğuduğundan mı,günışığı noksanlığından mı nedir yatak mıknatıs gibi çekiyor adeta.Orda döne döne uykuya teslim olmak kadar zevkli bir şey olmuyor.İşin ilginç yanı her akşam yarın geç kalkmayayım diye daha erken saatte yatağa gidiyor oluşum.Bu çabam kalkış saatimi değiştirmemekle birlikte gittikçe daha çok uyuyup,daha şiş gözlere kavuşmamı sağlıyor.Bundan bir kaç hafta önceye kadar 7- 7:30 arası kalkarken şimdi 9:00 da kendimi zor çıkarıyorum yataktan.Ondan sonra da öğleye kadar işlerimi nasıl bitiriyor,kendimi okula nasıl atıyorum bilmiyorum.Bir düzene girmeli,bir düzene girmeli,...

8 Aralık 2010 Çarşamba

Pamuk kek


Daha önce yaptığım bir şey değil ama bu sefer dayanamayacağım,yazacağım.Dün şu keki yaptım.Bu kadar lezzetli,bu kadar pamuk gibi ve bu kadar pratik olmasaydı yine yazmazdım ya.

Haşiye:Limon kabuğu yerine portakal kabuğu koydum,süperdi.

6 Aralık 2010 Pazartesi

Yokluğunda çok kitap okudum

Küçük kardeşim kitaplarla ilgili yazılarımı okumadan geçiyormuş.Kimi ilgilendirir ki senin hangi kitabı okuduğun diyor bana.(ODTÜ'lü olduğundan beri ukala mı oldu bu çocuk ne?)Ben hiç de gereksiz bulmuyorum oysa.Bir kere,blogdan önce de okuduğum kitapların listesini tutardım ben zaten.Garip bir mutluluk verirdi o listenin uzayıp gitmesi.Şimdi de hazır blog varken niye ayrı bir yere not edeyim ki diyorum.Kişisel günlüğüm değil mi burası nihayetinde.Ayrıca kendim kitap seçerken okuma konusunda fikirlerine değer verdiğim bloggerların önerilerini göz önünde bulunduruyorum.Belki burda yazdığım bir kaç satır da başka birilerine fikir verebilir.Ne mahsuru var yani sonuçta.Sıkılan okumaz zaten.

Uzun zamandır kitaplarla ilgili yazmamışım.Böyle olduğu zaman biriken bir sürü kitabı yazmaya üşeniyorum doğrusu.O yüzden beni en çok heyecanlandıranlardan daha çok bahsedeceğim.


İlk kez bir Pınar Kür kitabı okudum ve hayran oldum.Pınar Kür'ü sadece televizyondaki programından biliyordum,bilmek denirse ona da.Programı doğru düzgün hiç izlememiş,gözüme çarpan bir kaç dakikasında da Pınar Kür'ü  -aslında belli bir sebebi de yok ama- çok itici bulmuştum.Ama öykülerini okuduktan sonra hayranı oldum kendisinin.

Bana okuma sevgisi kazandıran kişi teyzemdi. Kafka'larla,Oğuz Atay'larla,Kundera'larla tanışmama vesile olan kişi yani.Böyle muhteşem yazarları okuma deneyimi yaşamasam bu kadar sevmezdim kitapları belki.İşte Akışı Olmayan Sular da aynı o dönemde aldığım zevki yaşattı bana.Diğer kitapları da bu kadar usta işi,bu kadar lezzetli mi acaba?






Bir diğer sevdiğim de Sabahattin Ali'nin Kuyucaklı Yusuf'u oldu.Yine daha önce hiç okumadığım bir yazar.Sabahattin Ali,Türkçe'yi o kadar kıvrak ve mükemmel şekilde kullanıyor ki hayran kalmamak mümkün değil.Konu benim için çok çekici değildi ama öyle güzel yazmış ki okudukça okuyasım geldi.


Hoşuma gidiyor böyle keşifler yapmak.Altın madeni bulmuş gibi hissediyorum.İyi bir kitap bulmak demek sonrasında okuyabileceğin yeni bir sürü kitap olması demek.Bilen bilir,insan bazı dönemlerde şans eseri hiç iyi bir kitaba denk gelmeyebilir.Ve o kadar sevdiğin halde okumak azaba,yeni kitap seçmek tedirginliğe dönüşebilir.Ama artık benim okuyacak bir sürü yeni yazarım var.Onlar bitinceye kadar da başkalarını bulurum nasılsa.













İşte bu adama bayılıyorum.Georges Simenon.Polisiye romanda en iyilerden biri bence.Yine bence Kedi en iyi kitaplarından biri.










Bunlar dışında okuduklarımı detaylandırmaya gerek görmüyorum.Kısaca söyleyeyim.Dan Brown'ın tüm kitaplarını bitirdim.Da Vinci Şifresi en iyisi,Kayıp Sembol en kötüsü bence.Bir de arkadaşımın ısrarıyla Ateşi Yakalamak'ı okudum.Açlık Oyunları bu muymuş dedirmişti,Ateşi Yakalamak offf dedirdi.Serinin üçüncü kitabını okuduğumda ne olur bilmiyorum artık.

Şimdi elimde Adsız Sansız Bir Jude var.Nezleli Karga yazınca okumak istemiştim.Daha yarı etmedim ama şimdiden çok sevdim.

5 Aralık 2010 Pazar

Kalbim kırıldı bak


Bugün Av Mevsimi'ne gidelim dedim kocama.I-ıh gidemem,çok yorgunum dedi.Kardeşime sordum,olmaz,ders çalışmalıyım,TUS'a şurda kaç gün kaldı dedi.Eee,günlerden pazar,arkadaşlarımın hepsinin ailesiyle planları vardır.Kaldı mı öyle hevesim kursağımda.Bir de aklımda soru işareti.Hayatımdaki erkeklere niye istediğimi yaptıramıyorum ki...

3 Aralık 2010 Cuma

Gizli kalmış dünyamı açığa çıkaran mim

Blog aleminin en samimi,en açık sözlü ve okuması çok zevkli blogger'ı Deli Anne beni ta ne zamanlar mimlemişti.Geç olsun güç olmasın diyerek bugün cevaplamaya niyetlendim nihayet.Niyetlendim niyetlenmesine de,arkadaş bu ne zor mim böyle.Kendimi hiç tanımazmışım,böyle bir gerçeği bu mimle anladım.Soruların bir çoğunu kendime ilk kez sordum.Bazı soruların cevabını kendimde bulabilmek için uzun uzun düşündüm.Beni kendimle tanıştıran mim de diyebiliriz buna :)

1)En Sevdiğiniz Kelime : Çok klasik olacak ama DENİZ.Hem söylenişi güzel,hem çağrıştırdıkları.Zaten sevdiğim bir kelime diye çocuğumun ismini Deniz koydum yani çocuğumun ismi diye Deniz kelimesini seviyor değilim.(Allah'ım resmen savunmaya geçtim)

2)Nefret Ettiğiniz Kelime :Nefret çok keskin bir ifade ama hoşlanmadığım kelimeler var tabii.Mesela LAHMACUN.

3)Ne sizi heyecanlandırır?  :Kesinlikle yeni yerler tanımak,görmek,gezmek,yolculuklar beni çok heyecanlandırır.Düşüncesi bile yeter heyecanlanmama.

4)Heyecanınızı ne öldürür? :Her şeye olumsuz bakan,mızmızlanan,şikayet edip duran insanlar.

5)En sevdiğiniz ses : Özellikle yaz günleri dışarlardan bir yerden gelen çay kaşığı şıngırtısı çok hoşuma gider.Huzur var,keyif var,işler yolunda demektir sanki o.Çayıma şeker atmam ama başkalarının atması nasıl mutlu ediyor bak.

6)Nefret ettiğiniz ses :En fenası sinek vızıltısı.İlla da uyurken başına musallat olurlar ya.
Aslında akşam okuldan geldiğimde sese o kadar doymuş halde oluyorum ki o saatlerde hiç bir sese tahammülüm kalmıyor.

7)Hangi mesleği yapmak istemezsiniz? :Hmm,teknik mühendisliklerden hiç birini istemezdim.Üniversiteye girişte puanım çok yüksek olduğu halde onlardan kesinlikle yazmadım.Aslında öğretmenliği de isteyerek yazmadım,bir tercih hatası oldu.Yoksa ÖYS'de aldığım puanla öğretmenlik tercih etmek olacak iş değildi.Kısmet işte.Yıllardır kendimi bu kelimeyle avutmaya çalışıyorum.Hala avunamadığım belli oluyor mu yoksa?

8)Hangi doğal yeteneğe sahip olmak istersiniz? :Benim hayallerimde aslında hep doğaüstü yeteneklere sahip olmak vardır.Karşımdakinin kafasından geçeni okuyabilmek,elimdeki sihirli değnekle her şeyi istediğim gibi değiştirmek falan,filan..

9)Kendiniz olmasaydınız kim olmak isterdiniz? :Yukardaki cevabımın ardından Tatlı Cadı olmak isterdim desem.




10)Nerede Yaşamak İsterdiniz? :İşte bu sorunun cevabını çok düşündüm.Daha önce hiç sormamışım kendime.O kadar kabullenmişim sevmediğim bir sürü şey olduğu halde bu şehirde ömrümün sonuna kadar kalmayı demek.Yazık bana.Çılgınca hayal kurma hakkımız varsa -sanırım ben o hakkımı 8. ve 9. sorularda fazlasıyla kullandım- nereleri isterim nereleri.Ama mantıklı bir şey söyle diyorsan Bursa derim.

11)En önemli kusurunuz? :Kesinlikle aldığım kararlarda sebat edememek diyorum.Çok bizarım kendimden bu hususta.

12)Size en fazla zevk veren kötü huyunuz? :Tembelliğim.Hiç hoşnut değilim bu durumdan ama tembel tembel yatmak da çok zevkli,vazgeçemiyorum.

13)Kahramanınız kim? :Red Kit.Yalar yutardım çizgi romanlarını çocukken.Hala da ondan iyisiyle karşılaşmadım.Ben 10 mi,hıh! Hem kibar,hem yakışıklı,hem cesur,hem esprili,var mı gölgesinden bile hızlı silah çeken kovboydan iyisi.Şarkısı da ne güzeldi,I'm a poor lonesome cowboy...



14)En çok kullandığınız kötü kelime : Bir sürü.İçimden geçen bir sürü.Ama Allah'tan hepsini dışa vurmuyorum.Yuh derim bir de çok kendimi tutamadıysam eşşek sıpası derim.Deniz'e yani :)

15)Şu an ki ruh haliniz? :Tam şu andakini soruyorsan iki saat sonra okula gideceğim ama hala yatakları bile toplamamış halde bilgisayarın başında oturduğum için telaşlı,aceleci.

16)Hayat felsefenizi hangi slogan özetler :EMROLUNDUĞUN GİBİ DOSDOĞRU OL Hud Suresi.Keşke hayat felsefem haline getirebilsem..

17)Mutluluk rüyanız nedir? : İçim huzur,dışım huzur.

18)Sizce Mutsuzluğun tanımı nedir? : Kendini zorlasan dahi gülümseyememek.İşte o an gerçekten mutsuzsun demektir.

19)Nasıl ölmek isterdiniz? :Kesinlikle çok sürünmeden.

20)Öldüğünüz zaman cennete giderseniz Allah'ın size ne söylemesini istersiniz? Allah'ın karşısına kadar varabildiysem daha ne isteyeyim.Bundan büyük güzellik,ödül mü olur?

İşte bu kadar.Şimdi bu zor görevi Prettycool'un ve Hilal'in sırtına yüklüyor ve hemen kaçıyorum.

1 Aralık 2010 Çarşamba

Öyle bir günlük olmalı ki...


Bebeğim,

bugün düşündüm de

bu günlük ne işe yarar ki?

O burcu burcu kokunu,

o cıvıltılı kahkahanı,

gülen gözlerindeki içimi aydınlatan ışığı,

sıkı,sımsıkı kucaklamalarını,

uykudaki meleksi halini

bundan ne bileyim 20 yıl sonra

bana aynen yaşatabilecek mi mesela?


LinkWithin

Related Posts with Thumbnails