20 Temmuz 2010 Salı

Geçmişten Geleceğe İki Not

Geçmişe dönük not : Duanın gücünü kaçıncı görüşün bu.Bak,en olmaz dediğin şey bir anda oluvermedi mi?Her şeye gücü yetene halini samimiyetle arzettikten sonra kaygılanmaya gerek olmadığını iyice öğrenmişsindir herhalde bu sefer.

Geleceğe dönük not : Perşembeye yolculuk başlıyor.İlk durak Ankara ve umarım ardından Ege,Ege'nin kuzeyleri.Umarım diyorum çünkü hala rezervasyon işini halledemedik.Yarına o iş de tamam olursa valiz hazırlamaya başlıyoruz :))

16 Temmuz 2010 Cuma

Niye?

Niye insan evde gece yalnızken tüm mobilyalardan ses çıkacağı tutar?

Çok sevdim

Ey Kerim olan Allah!Eğer sen yalnız iyileri kabul ediyorsan,suçlular kime yalvarıp yakarsın?
                                                                               
                                                                                                                    Mevlana                                          

15 Temmuz 2010 Perşembe

Buruk

Bülent bir iş için Mersin'e gitti.Pazar'a kadar yok.Evde iki kişi olmak garip.Buruğuz,hem de çok..Bir sürü şey yapabilirim şu anda canımın istediği ama hiç birini yapasım yok.Niye böyle?Cevabı bilsem.Ben bu tatili böyle mi hayal etmiştim oysa.Şu aşağıdaki içten kahkaha gibiydi benim hayallerim.

14 Temmuz 2010 Çarşamba

Geç Kalmış Haftasonu Yazısı

Haftasonu Ömel'in dedesinin bağına davetliydik.Yeşile,organiğe hasret giderdik biraz.Bugün çarşamba olduğuna göre 5 gün geçmiş bu fotoğraflar çekileli.Ama keyfim yok.Ne bloga yazasım,ne başka blogları okuyasım ne de herhangi bir şey yapasım var.Daha da gecikmesin,unutulur kalır yoksa diye burdayım şimdi de.Neyse fotoğrafları yükleyip gidiyorum.Çabuk ve neşeli olur dönüşüm umarım.
















8 Temmuz 2010 Perşembe

Güzel bir oyun:Hem okuyoruz hem çözüyoruz hem de gülüyoruz


Son günlerde güzel bir oyun bulduk Deniz'le.Kendi üretimimiz.Bugüne kadar onyüzbin kez okuduğumuz kitaplarında, artık okurken bazı kelimeleri değiştiriyorum.Mesela "Doktor Banu Ali'nin kolunu askıya aldı" yazıyorken kitapta ben "Doktor Banu Ali'nin burnunu askıya aldı" diyorum.Deniz de bu farklılıkları yakalayıp doğrusunu bulmaya çalışıyor.Böylece dikkati,algılaması da kuvvetleniyor.Eski kitaplarımıza yeni bir ruh geldi bu oyunla sanki.Bazen matrak değişiklikler yapıyorum,Deniz gülmekten katılıyor öyle zamanlarda.Onu öyle görünce tabii ki ben de.

6 Temmuz 2010 Salı

Rahat nefes almak böyle oluyor demek.

Az önce eve döndü bizimkiler.Tetkikler temiz çıkmış.Sorun yok.Çok şükür.

5 Temmuz 2010 Pazartesi

Çabuk ve güzel bitsin bu gün.

Yaklaşık bir yıl önceydi annemin kemoterapi aldığı günler.O zamandan beri gittiği kontrollerde her şey temiz çıkıyordu.En son bir kaç hafta önceki kontrolünde kan değerlerinden biri yüksek çıkmış.Diğer tetkiklerde bir şey yok ama o değerin niye yüksek olduğunun bulunması gerekiyor tabii.Bugün yine tetkikler için Adana'da.Son bir ayda 3 oldu Adana'ya gitmesi.Vücuduna radyasyon yükleyip kemik ve karaciğerine bakıyorlar bugün.Biraz önce konuştuk,hala sırada bekliyorlarmış.Bir şey söylemiyor ama morali bozulmuş belli.Bu kadar radyasyon vere vere hasta değilsem bile hasta edecekler beni diye söylendi biraz.Konuştuğumuzdan beri boğazıma bir yumru oturdu.Nasıl zor beklemek.Sonuçlar belli olup da doktorun ağzından sorun yok cümlesini-inşallah- duyuncaya kadar zaman hiç geçmeyecek sanki.

3 Temmuz 2010 Cumartesi

Oh mis :)

Bahar temizliği bugün itibariyle bitmiştir,bütün ev tertemiz oldu.Finali epey geç yaptık biliyorum ama alet işler el övünür misali bizde de Leyla işleyip ben övündüğümden ve mevsim itibariyle Leyla'nın randevu defterinde yer bulmak hayli meşakkatli olduğundan bahar temizliğimiz Temmuz ayına sarkmış bulunmaktadır.Zaten bu sene yaz da Temmuz ayında ancak teşrif ettiğinden bu gecikme pek göze batmadı.Neyse şimdi bir hayalimi gerçekleştirip,hiç bir işin beni beklemediği mis kokan evimin balkonunda limonata eşliğinde kitap okuyacağım.Lütfen sadece 24 saat boyunca ev temiz kalsa ne olur?Bu benimki imkansız hayal biliyorum.Ömür biter temizlik bitmez nitekim.

Bu arada Deniz'in en sevdiğim hali







kendi kendine oynadığı hali.

2 Temmuz 2010 Cuma

Bir gün bizim de biyografimiz yazılsa fena mı olur?




Epey önce Veda'yı okumuştum,geçenlerde de Veda'nın devamı niteliğindeki Umut'u bitirdim.Kurmaca roman niteliğini kaybetmeden Ayşe Kulin'in doğumuna kadar önceki iki nesil anlatılıyor kitaplarda.

Kitabın edebi değerinden çok bir insanın kendisinin ve ailesinin geçmişiyle ilgili bu denli çok şeyi bilmesi beni etkiledi açıkçası.Kendime baktım,daha evvelkileri bırak,annemin babamın evlenmeden önce nasıl bir hayatları olduğu hakkında bildiklerim öyle yüzeysel ki.Hatta kendiler de pek bir ayrıntı hatırlamıyorlar bence.

Bu duygularla annemi bulduğum ilk fırsatta sıkıştırmaya başladım."Hadi çok eskileri hatırlamıyorsun,benim doğumumun ayrıntıları nasıldı,onu anlat bari" diye.Doğru düzgün bir malumat edinemedim tabii.Annemin,benim,bir de balıkların hafızaları benzer zaten.Hatırlayabildiği tek ayrıntı,bana hamileyken o sırada bir köyde öğretmenlik yapan teyzemi ziyaret için traktörde hoplaya sallana yaptığı yolculuk oldu.Bu detay,Umut'un "senin niye böyle olduğun anlaşılıyor,o kadar sarsıntıya yine iyi çıkmışsın" tarzı fırsatçı esprilerinden başka işe de yaramadı.

İşe yaramayan bu yoğun hafıza çalıştırma seansından sonra ,annem yine "Ben sana boşa mı diyormuşum Deniz'le ilgili detayları yaz,bak sonra hiç bir şey hatırlanmıyor" tembihlerine başladı."Yazıyorum ya bloga" diye itiraz edecek oldum."Yok o olmuyor" dedi,"daha detaylı yazmalısın,neler neler konuşuyor çocuk,hiç birinden bahsetmiyorsun." Madem yoğun istek var,daha detaylı yazayım ben de di mi?Ama tek şartım var,Deniz de büyüyünce bizim aile romanımızı yazmalı.

Bu kadar anne,aile lafı etmişken geçenlerde gittiğimiz brunchta bizim aile büyüklerinin kiraz güzeli hallerinin fotoğrafını koyayım da biyografiye benden sulu bir katkı olsun.




1 Temmuz 2010 Perşembe

Aklım,başıma gel artık.


Ben küçükken,çok küçükken anneannemlerin evinde pencereden,yolunu kaybetmiş bir kuş girivermişti odaya.Birdenbire kendini kapalı bir yerde buluveren kuş,yeniden dışarı çıkabilmek için nereye gittiğini bilmeden odanın içinde çılgınca oraya buraya uçup durmuştu.O kadar şiddetle uçarak çıkış yolunu bulmaya çalışıyordu ki kimse ona yardım edemiyordu.Hala açık olan pencereyi bir türlü göremedikçe o küçük vücudu kocaman seslerle duvarlara çarpıp duruyordu.O kocaman sesler küçücük çocukluğumda bana dehşet verici gelmişti.

Bazen ben de kendimi o kuş gibi hissediyorum.Alışkanlıklar,tembellikler,nefisperestlik ve adını koyamadığım duvarlar arasında sıkışıp kalmış,açık olan pencereyi gördüğü halde ruhunu özgürleştirecek o pencereden dışarı çıkmayı başaramayıp canını acıta acıta duvarlara çarpıp duran bir kuş gibi.Kendime şaşakalma halindeyim.Duvarları biliyorum,o yegane pencereyi biliyorum ama kurtulmayı beceremiyorum.Bazen kesin kararlar alıyorum,doğru istikamette gitmek için kendime sözler veriyorum.Ama bir dem sonra eften püften bir sebepten aksatmaya başlıyorum.Böyle yapa yapa kendi sözüme güvenim de kalmadı içimde.Derdim sadece kendimle.Bir ben var ki bende hiç beni dinlemiyor.

Bir zamanlar hadis olarak öğrendiğim ama açıkçası sahihliğini araştırmadığım bir söz var: "Yarın diyen yanıldı." İşte ben bu sözün doğruluğunun apaçık bir kanıtıyım.Ve bu girdaptan çıkamadıkça çok canım acıyor.

Anneannemlerin evindeki kuş nasıl çıkmıştı hatırlamıyorum.Kendiliğinden doğru yolu bularak mı,duvarlara çarpa çarpa can vererek mi bilmiyorum.Bildiğim tek şey ruhumu rahatlatacak pencerenin sonsuz bir rahmetle asla kapanmayacağı.Ama ben ne zaman ve nasıl ona doğru yönelirim,kendimden şüpheliyim artık.Umarım iş işten geçtikten sonra aklım başıma gelmez.

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails