20 Kasım 2013 Çarşamba

İnstagrama dalmanın püf noktaları


Bunca zaman bloga uğramayınca sosyal medyayla tüm ipleri koparıp evimin kadını, çocuğumun anası kıvamında yaşadığım sanılmasın helbette. (Anneannem "elbette"ye elbette demez "helbette" der :) (Bu parantezle gülücüğü tek seferde kotarmak da pek işlevsel canım :) Bitmez bu parantezler, ben asıl mevzuya döneyim. Zamanında "Blog neyime yetmiyor, açmam başka yerlerde hesap mesap" diye büyük büyük konuşan ben, yoğun reklama dayanamayıp sonunda instagram dünyasına yelken açtım. Aman bir renkli, bir cıvıltılı, bir ışıltılı ki oralar sormayın gitsin. Bir de herkesler orda. Buralarda olduğu gibi, sevdiğim birileri bir şeyler yazsa da okusam diye günlerce beklemek yok. Her saniye herkes tıpır tıpır döktürüyor fotoğrafları. Kolay iş. Bilgisayarı aç, başına otur, fotoğrafları düzenlemek için bir sürü zaman ayır, yazmak için daha da çok zaman ayır, okumak için çok çok daha fazla zaman ayır derdi yok. Her şey pratik, her şey hızlı, her şey elinin altında. 

Bu kadar kolaylığına rağmen bu işin de bazı kuralları var tabii. Şu birkaç aylık gözlemlerime dayanarak diyebilirim ki, ig kullanmak her babayiğidin harcı değil. Bir kere tüm evinizin soft, pastel tonlarla, bilhassa pembe, mint ve beyaz renklerle döşenmiş olması şart. İkincisi instagramda, Greengate'in kap kacaklarını kullanmayanı dövüyorlar, haberiniz ola. Üçüncüsü, en az bir kez ayağınızın fotoğrafını çekip yüklemeniz lazım. Hatta bu işi haftada bir kez yaparsanız popülerliğiniz kat kat artacaktır, emin olun. Ayrıca muhakkak ve muhakkak evinizde bir köpek, daha iyisi bir kedi olmalı. Onlardan edinemiyorsanız şirinlik katsayısı yüksek bir bebek de gayet iş görür. Sevgili çay tiryakileri, üzgünüm ama sizin çay sevginizin hiç "kalpçik" alma potansiyeli yok, yol yakınken gelin kahve tiryakisi olun ki her bir yanınız "kalpçik" dolsun. İnstagrama fotoğraf yükleme gibi bir amacı olanlar, biliniz ki artık içtiğiniz kahve salt kahve değil, kullandığınız fincan salt fincan değildir. Hayatınızdaki her bir nesnenin kıymeti, fotojenikliğiyle doğru orantılıdır bundan böyle.

Korkutucu mu oldu, korkmayın korkmayın, şaka tabii bunlar. Seviyorum instagramı. Başkalarının çektiği güzel kareleri izlemek mutlu ediyor. Kendin güzel fotoğraflar çekmeye odaklandığında da güzeli görme, seçme algın kuvvetleniyor, her baktığın yerde güzel şeyler aramaya başlıyorsun ki bu da ruha gayet iyi geliyor bence. Tek sakıncalı yanı, insanı sürekli yeni ergen modunda, kafasını elindeki telefondan kaldıramaz halde bulması :)

Yukardaki fotoğraf da benim instagram'dan ;)



10 yorum:

  1. Insanlar ne kadar farklı bakıyorlar değil mi?Tam da saydığın bu güzel sebeplerden dolayı uzak duruyorum instagramdan ben de:) gülücük hayat kurtarır:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Her ne kadar "şaka" desem de her şakanın altında bir gerçek vardır tabii. Bahsettiğim hususlar gözüme batan hatta bir ölçüde rahatsız eden hususlar. Ama bunları çok da kafaya takmıyorum işin doğrusu. Aslında instagramı çok da ciddiye almıyorum, blog gibi önem vermiyorum oraya. Biraz vakit geçirmek, oyalanmak amacım. Beğenmezsem silerim biter :)

      Sil
  2. vay bee. ben harbiden teknoloji özürlüyüm demek ki. Bloğu zor idare ediyorum. Telefonum da son teknoloji değil zaten. Bana bunlar yetiyor şimdilik. Face m bilem yok benim. Ohh ne rahat :D

    Bu fotoğraf da pek fiyakalıymış ama. Ne güzel tebessüm o öyle maşallah.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aslında aynen senin gibiyim ben de, blogu zor idare ediyorum. Zaten instagrama da blogu hiç açmadığım 1-1,5 aylık bir sürede bakmaya başladım. İkisini birden zor götürürüm eminim. Aynı anda 10 ayrı yerden sosyal medyanın içinde olmayı başaranlar sihirbazmış gibi geliyor bana o yüzden :)

      Tebessüm sahibine iltifatlarınızı ileticiiim efenim :)

      Sil
  3. Ya süpersin ,çok güldüm. Bugün ki ruh halime süper geldi yazın. Hakikaten ıg öyle :)))

    YanıtlaSil


LinkWithin

Related Posts with Thumbnails