27 Ağustos 2013 Salı

Karadeniz'in en güzel şehri

Ben geldim!

Aslında ta dört gün önce geldim ama 1000 küsur fotoğraf arasından seçim yapıp düzenlemeyi valiz boşaltma, temizlik yapma ve Deniz'in hastalıkları arasında ancak tamamlayabildim. 

1000 küsur fotoğraf diyorum, seçsen ne kadar seçebilirsin ki? O yüzden bu Karadeniz yazıları bol fotoğraflı olacak, şimdiden söyleyeyim. Fotoğraf bol ama yazı az mı olacak? Hiç zannetmem. Çünkü farkettim ki, gezdiğimiz gördüğümüz yerler o anda ne kadar etkileyici de olsa zamanla unutuyorum. En çok bloga yazdıklarım aklımda kalıyor.(Ders çalışırken not tutmanın önemi konusunda iyi bir örnekmiş, okullar açıldığında öğrencilere anlatayım mutlaka) Yani diyeceğim o ki, ilerde unutmamak ya da unutunca hemen açıp bakmak, hatırlamak için bol bol da yazacağım. Blogu açıp da aman ne çok fotoğraf koymuş, doyamamış bir de altlarına destan döşenmiş diyerek çemkirecek arkadaşlar, hemen kızmayınız, mazeretim var :)

Neyse, başlıyoruuuum. 
İlk durak Amasya.


Amasya. Gezi boyunca gördüğüm şehirlerin en güzeli. Şehzadeler şehri. Bir açık hava müzesi. Şirin, temiz, derli toplu. Amasya'nın tarihi öyle eski ve öyle dolu dolu ki. Hehhehe, korkmayın korkmayın anlatmayacağım, merak eden hepsini bulur zaten. Gezdiğimiz, gördüğümüz her yeri bile anlatmayacağım ki, sadece bende iz bırakanları...


Şehrin içinden geçen Yeşilırmak'ın cazibesi mi daha fazla, hemen şehrin dibinden yükselen dik tepelerdeki kaya mezarlarının mı, bilemedim.




Daha girişinde beğenmiştim gerçi ben Amasya'yı, yol boyu bakımlı, sevimli bahçeli evlerini görür görmez.



Amasya'da dolaştığımız yerler arasında en çok Sultan II. Bayezid Camii'ni sevdim ben.


 Camii de, bahçesi de öyle güzeldi ki rehberin anlattıklarını dinlemedim bile, oralarda dolaşacak daha çok zamanım olsun diye.


Bahçenin güzelliğini anlatmak için şu fotoğraf yeterli olur mu? Renklerle hiç oynamadım, emin olun.




Hoşuma giden bir başka yer de Bimarhane, İlhanlı'lardan kalma tek eser. Zamanında burada akıl hastalıkları müzikle tedavi edilirmiş. Her burca göre farklı makam kullanılırmış. Benimki Zirefkend makamı çıktı. Zirefkend diye bir şeyi ilk kez duydum ama buraya yazayım, ne olur ne olmaz gerekir belki ilerde :)

Bitti.
Ama sadece bu gün için. Daha çooook yer var sırada. Hem de hepsi birbirinden güzel. 
Arkası yarın...


16 Ağustos 2013 Cuma

See you soon . . .


Haydi, ben gittim!

14 Ağustos 2013 Çarşamba

Valiz hazırlama sorunsalı


Bir kaç güne yola çıkıyoruz. İstikamet Doğu Karadeniz. Yolculuk yapmak zaten şahanedir, bir de böyle görmeyi çok arzuladığım bir yer olunca yolculuğun sonunda, daha da şahane oluyor. Çok güzel şeyler bizi bekliyor gibi geliyor bana. İçim pır pır. 

Valizi yavaştan toparlamaya başladım. Ah, bir gün şu resimdeki kızcağız gibi ufacık bir valizle yollara düşebilir miyim acaba çok merak ediyorum. Yanımıza alacakları ne kadar asgaride tutmaya çabalasam da yine de en az iki koca valiz dolduruyorum. Şimdi Karadeniz'de nasıl bir havayla karşılaşacağımızı da bilmediğimiz için bu sayı üçü, dördü bulacak, korkarım. Bir oluyor soğuk mu olur, üşür müyüz acaba diye endişe etmekten yanımıza mont bile alasım geliyor, bir oluyor ne de olsa Ağustos'tayız,ne kadar soğuk olabilir ki, sıcaktan pişmeyelim bir de diye yine sen yazlıklardan şaşma Özlem diyorum kendi kendime. Yazlık, kışlık tüm kıyafetleri toplayıp gideceğim sonunda bu gidişle. Her gün otel değiştirecek olmasak şüphesiz onu da yaparım ya. Dönüşte de uzamış kollarımızın fotoğrafını yayınlarım artık. 

Neyse, hazır internet başına oturmuşken biraz daha araştırayım ben, ne giymeliymiş bakalım bu mevsim Karadeniz'de.

13 Ağustos 2013 Salı

Göz zevki


Yerler sizi yerler...

12 Ağustos 2013 Pazartesi

Bir küçücük Pıtırcık varmış




Duyduk duymadık demeyin a dostlar, yıllardır kurduğum hayal gerçek oldu, sonunda benim de bir kedim oldu. Deniz kendisinin kedisi sanıyor ama siz çaktırmayın, o aslında BENİMMMMM.


Bir kedi bir evdeki herkesi 1,5 ay boyunca her an mutlu eder miymiş? Edermiş.


Bir kedi bir evdeki herkesi 1,5 ay boyunca her an gülümsetir miymiş? Gülümsetirmiş.




Fotoğrafına bakıp onu bir canavar sanmayın sakın. Hayır hayır, o bir canavar değil. Evet, biraz fazla oyuncu ve kuduruk ve kendini çok sevdirmez ve yabancılardan hiç hoşlanmaz ve sevginin ısırarak gösterildiğini sanır fakaaat hayır o asla bir canavar değil. Fotoğraftaki hali mi? Sadece esniyor :)


Üstteki fotoğraflar 1 ay öncesinin. Çok minik hallerinin. Son fotoğraf daha yeni. Neyse hiç merak etmeyin, ben daha buraları çoook Pıtırcık fotoğrafı ile doldururum nasıl olsa ;)


10 Ağustos 2013 Cumartesi

Bayramın 2. gününden bir kaç kare


Yazları Afşin'e gitmek öyle güzel ki. Bülent'in bir sürü akrabası var orda ve hepsinin de yemyeşil bahçeli evleri var. Tam benlik yani.


Dalından meyve koparıp yiyeceğiz diye Bülent'ten önce ben atlıyorum Afşin'e gitme fikrine.


Şu domateslerin nasıl ama nasıl koktuğunu anlatabilmek mümkün mü acaba? Abidin mutluluğun resmini yapabilirse bu koku da anlatılabilir belki. Gerçek domatesmiş bunlar, saf, temiz. Bizden önceki nesillerden kalma. İstersen inanma. Kokuları daha yanlarına metreler kala burnuna dolduğunda inanmak zorunda kalacaksın nasıl olsa.


Burası Bülent'in babaannesinin evi. Duvarında halı asılı, kanepelerine dantel örtüler serilmiş, her köşesi ayrı alem bir ev.


Bu da babaannenin köpeği Aloş, görüntü ürkütücü ama kendi çok şeker.


8 Ağustos 2013 Perşembe

Bayram günü hortlak gibi gezeceğimin resmidir

 
Bir Ramazan boyu sabah namazına kadar oturan bünyeyi gel de yarın bayram diye uyumaya ikna et.
Olmuyooor, olamıyoooor...

7 Ağustos 2013 Çarşamba

Ramazan anıları


İşte bitti.
Bir güzellikle geldi gitti.

Deniz'in her gün "beni de sahura kaldır" yalvarmaları ama sahur vaktinde bir türlü uyanamayışları,
yaşadığım en serin, en rahat yaz Ramazan'ı olması, 
yeme potansiyelimle annemde uyandırdığım dehşet 
ve geceleri yaptığımız park sefaları, kaç termos olursa olsun yetmeyen çaylar, yeyip yeyip ardından "sodaaa" diye kıvranmalar, çocukluğunu bir direk tepesinde yaşamaya çalışan çocuklar,
bu Ramazan'dan iz bırakanlar.  

Ne güzel bir Ramazan'dı, çok şükür. Aynı güzellikte bayramlarımız olsun inşallah.

6 Ağustos 2013 Salı

Sudan yeni çıkmış bir balık, balığın üstünde bir kedi . . .


Oğluş,
kocaman adam oldun sen be, hey maşallah.
3. sınıfa geçtin, şaka gibi...
Hayır hayır söylemek istemiyorum, "daha doğduğun gün, okula başladığın gün dün gibi" şeklinde klişe cümleler kurmak istemiyorum ama kaçarı yok, öyleyse öyledir yani.

Kocaman oldun falan diyorum ama aslında hala tam bir "oyun çocuğu"sun sen veya son zamanların moda tabiriyle söyleyeyim, oyun çocuğunun dibisin.
Okullar açıkken de öyleydin de, şimdi tatilde bahçeden beri getiremiyoruz seni.
Okullar açıkken haftada bir kaç pantolon dizi parçalıyordun, yazın pantolon da yok, dizlerin, dirseklerin yaralar içinde.
Tam bir çocuk gibi!

Tabii bütün saatlerini aşağıda çocuklarla geçirince kendine onlarla bambaşka bir dünya kurdun.
Sadece oyun değil, sohbetleriniz, planlarınız, kendinize has muhabbetleriniz falan filan.
Limonata sattınız mesela apartmanın önünde, güneşin altında.
Tüm parmaklarınız bardakların, limonataların içinde...
Yine de epey satış yaptınız ama. 
Haydi bizim apartmandan olanların o limonatayı niye aldığını anladım da yoldan geçen bir adamcağızın niye aldığını hiç anlamadım.
Ben yukardan bakıyordum size, biri gelip limonatanızdan satın alınca en az sizin kadar ben de seviniyordum. Ne naif insanlar var diyordum. O naif insanlar limonatayı alıp sizden biraz uzaklaşınca bir kenara döküyorlardı doğal olarak. Zaten bunun için naiflerdi.
Bunu da büyüyüp buraları okuduğunda öğrenmenin bir sakıncası olmaz sanırım ;)

Apartmanın çocuklarının sana kötü tesirleri de olmuyor değil tabii.
Küfürler öğreniyorsun onlardan, garip garip şeyler anlatıyorlar 1-2 yaş büyükçe olanları sizlere, yok cinmiş, yok deccalmiş, yok vampirmiş.
Kaç kere ağlaya ağlaya geldin yukarıya "ben korkuyorum" diye.
Yine de onlarla oynamaktan vazgeçemedin ama.

Senle ilgili oyundan, arkadaştan başka da anlatacak pek bir şey yok sanırım bebişim. Yine yemeyi çok sevmiyorsun, yine uyumayı hiç sevmiyorsun, yine uyurken illa benden kitap dinlemek istiyorsun, farklı olarak artık uyurken saçlarını okşamamı talep ediyorsun. Ha bir de, yazdan beri kendi banyonu kendin yapıyorsun. Ve yine her zamanki gibi banyoya gir demekle girmiyor, çık demekle çıkmıyorsun :)

Sadece senin için değil, benim için de hiç değişmeyen şeyler var hayatta. Yaz boyu, hep bir arada olmaktan sanırım, zaman zaman hırlaştığımız olsa da ben yine her zamanki gibi seni çok çok seviyorum.
Meleğim, mis kokulum, güzel bebeğim benim.

Bu arada fotoğraftaki ikinci muhteşem şahsiyetle ilgili post azzzz sonra. Sadece küçük bir ipucu verebilirim, ismi Pıtırcık!

3 Ağustos 2013 Cumartesi

. . .


Yeni başlangıçlara vesile olsun Kadir ...


LinkWithin

Related Posts with Thumbnails