20 Kasım 2014 Perşembe

gittim, geldim


Resimli Günlük bu ay 5. yılını doldurdu. İnsan ömrüyle 5 yaşında küçücük bir çocuk aslında daha o. O halde ben de biri 9, diğeri 5 yaşında iki çocuk annesi mi oluyorum? İkinci çocuğunu aylardır ihmal etmiş, ihmal etmek ne kelime, aylardır dönüp yüzüne bile bakmamış gaddar anne! Evladını terk edip gitmek nasıl bir duygu tabii ki bilmiyorum ama herhalde akıllarından hiç çıkaramıyorlardır çocuklarını o insanlar. Bir blog-evlat bile benim aklımdan hiç çıkmadığına göre.

Dönmek-dönmemek, yazmak-yazmamak, son aylarımın ikilemi oldu hep. Bu duyguyu ara veren, hatta bitti artık diye resti çekip giden birçok blog yazarı anlar eminim. Bir yanın hep yazmak ister, bir yanın yok, artık olmuyor der. Artık hangi taraf ağır basarsa...

Resimli Günlük benim en iyi arkadaşım, tıpkı Deniz gibi. Deniz'le de hemen her şeyi paylaşırım, konuşurum ben. Doğru mu yapıyorum, yanlış mı bilmiyorum ama küçüklüğünden beri böyle bizim ilişkimiz. Tabii onun anlayacağı dille, seviyesine inerek ama her zaman karşımda büyük bir insan varmış gibi. Resimli Günlük de her şeyimi paylaşabildiğim, ona içimi hiç çekinmeden açabildiğim, beni her zaman dinlemeye hazır arkadaşım. Eh, iyi arkadaşlara o kadar kolay sırt çevrilemiyor işte. Çevirince de hep bir sızı kalıyor içinde.

Başta her şey daha iyiydi tabii, yani sadece blog, ben ve beni şahsen tanımayan ziyaretçilerimiz varken. Bizbizeydik işte, anlıyorsunuzdur. Sonra, çevremdeki insanlar bir şekilde öğrendi bu birlikteliği ve sonra daha da çok insan... İki iyi arkadaş, bir köşeye çekilip fısır fısır konuşup dertleşirken, dışardan birilerinin konuştuklarını duyması nasıl bir hisse, o hisleri yaşamaya başladım o günden sonra. Artık hep birilerinin dinlediğini bilerek konuşmaya başladım. Aslında çevremden kimse buraları bilmese de aynı şeyleri yazacaktım belki ama bildiklerini biliyor olmam bile o samimiyeti azalttı gibi geldi bana hep.

Bu hislerimi anneme anlattığımda, "Daha çok kişi okusun, bilsin, takip etsin, ne güzel işte; diğer bloglar daha fazla okunmak, takip edilmek için neler yapıyorlar, sen de okuyorlar diye sızlanıyorsun." dedi. İyi de, benim derdim hiçbir zaman takipçi sayısı, okunma sayısı olmadı ki. Ne 5 yıl önce, ne de bugün. Ben burayı sadece anlatmak için açmıştım, okunmak ikinci plandaydı hep. Okunmak, okunmaya değer bulunmak çok mutluluk verici tabii, yorum almak verdiğin sese yankı bulmak gibi. Burada oturup kendi kendine konuşur gibi olmaktan çok daha anlamlı. Ama içini samimiyetle ortaya dökebilmek, aman bu ne der, şu ne düşünür hesabı yapmadan anlatabilmek hepsinden daha önemli bence.

Böyle bakınca çekip gitmem gerekiyordu tabii buradan. Ama gidemedim. Ne olursa olsun yazma dürtüsü galip geldi. Burayı olduğu gibi bıraksam, kendime ayrı bir blog açsam, bu sefer kimselere haber vermeden orada yazsam diye düşündüm epey. Kıyamadım. Beş yıllık yaşanmışlıkları bir kenara atmaya kıyamadım. Vefalı dostumu sonsuza kadar yüzüstü bırakmaya kıyamadım. Burası çok şey barındırıyordu benden yana, gerçek dünyada ortaya koymadığım pek çok şey. Kıyamadım... 

Aman dedim sonunda, aman, neyse ne yani. Burası benim blogum! Artık burdayım!

10 yorum:

  1. Ünlü oldun ya gelmezsin daha buralara :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Oldum mu?
      Ünlü olmuş olsam bile, olmadan önce bile pek gelmediğime göre suçu oraya atma bahanem yok gibi bence.
      Bir de sen kimsin? :))

      Sil
  2. biz aynı günde geri dönmeye mi karar vermişiz yani :)

    YanıtlaSil
  3. Bugün buraya ikinci kez uğrayışım. Bir şeyler yazmak istedim ama yazmaya çalıştıklarım hep eksik kaldı nedense, bir de bir türlü asıl anlamını bulamadı. Kendi blogumla ilgili en çok hayıflandığım şey, kendi adımı yazarak blogu açmış olmam; oysa bu insanı sınırlandıran bir şeymiş sonradan anladım. Keşke kimselere söylemeseymişim bir blog yazdığımı. Ben okunmak isteyen kısımda olmama rağmen, daha rahat yazabilmek isterdim. Kimsenin kırılacağını ya da incineceğini düşünmeden. Seyahat yazmak istememin ilk sebebi bu konuyu çok sevmem, diğeri ise kendimi saklamak istemem... ya olmuyor işte. Nasıl burada anlatamıyorsam diyeceklerimi, kendi yerimde de gözüne ışık tutulmuş tilki gibi bakakalıyorum.
    Yazdıkların benim kalbime ulaştı, bilesin!
    ....ve çok iyi geldi.
    Sevgilerimle

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ah, ne güzel, sesim karşılık bulmuş.
      Birbirimizi çok iyi anlıyoruz o halde. Ne diyelim, artık geri dönüşü olmadığına göre, bir şekilde yolumuza devam edeceğiz.
      Bir de yanlış anlaşılmak istemem, çok mutlu oluyorum tabii ki ben de okundukça, yorum aldıkça. Zaten içten içe bu istek olmasa gönlümüzde niye buraya yazalım ki? Açar bir defter oraya yazarız her şeyi, hatta kilitli bir defter seçeriz, ezkaza kimsenin eline geçmesin diye. Buraya, dünya alemin görebileceği bir yere yazıyorsak birileri duysun istiyoruzdur sesimizi. Benim yapmak istediğim kendim için bir öncelik sıralaması oluşturmaktı yalnızca. İlk sıra içimden geldiği gibi yazabilmeye, ikinci sıra okunmaya gitti bu sıralamada :)

      Benden de çok sevgiler :)

      Sil
  4. Aynen ben de yaşadım bunu. Çok takipcim yoktu lakin yazarken "bunları yazmasam" aslında dedim. Sonra bıraktım kendimi. Insan farklı ruh halleri yaşıyor ve hepsi biryerde kayda değer. Takipçi kaygısız yazmak da en neşelisi :) Buraya dökülen yazı kırık dökük de olsa neşeli de olsa bekleniyor dört gözle :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Canım benim :)
      Umarım çabuk geçmez bu sefer hevesim :)

      Sil
  5. Özlem, kutlamamı bizzat evsahibinin evinde yapayım dedim ben de. Senin de beşinci yılın kutlu olsun, Resimli Günlük'ü ve seni tanıdığıma çok mutluyum! Sık yazma konusunda birbirimize gaz vermeye devam:))
    Sevgiler, kelebekler!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet evet yazalım lütfen, takipteyim bak, tembellik yok ;)
      Sevgiler :))

      Sil


LinkWithin

Related Posts with Thumbnails