Lüksemburg'da sabah erkenden kalkıp hazırlanıyoruz.Bugünkü program yoğun.Önce yaklaşık 3 saat süren bir yolculukla Köln'e varıp,orada bir kaç saat dolaştıktan sonra Amsterdam'a gideceğiz.Ama 4 yıldızlı lüks otelimizin,son derece güvenli,bir kapandı mı bir daha otel görevlilerinin bile açamadığı oda kapılarından birinin azizliğine uğrayıp yola ancak uyandıktan 2,5 saat sonra çıkabiliyoruz.Neyse,yolda gördüğümüz fotoğraftakine benzer onlarca Alman köyünün güzelliği bizi gevşetip,sakinleştirmeye yetiyor.Zaten Avrupa'da geçtiğimiz tüm yollar öyle güzel ki.Her yer yeşil,yeşil,yeşil,yeşil.Sürekli,bitmek tükenmek bilmeyen ormanların arasından gidiyoruz.Bir haftalık gezimiz boyunca tek bir toprak parçası görmedik desem inanır mısınız?Ağaç olmayan yerler çiçek,çiçek olmayan yerler çimenle kaplı.
Köln'e varır varmaz Dam Katedrali'ne uğruyoruz.Bu katedralin aynısını daha önce Floransa'da görmüştük.Orada ismi Duomo Katedrali.İkisinin arasındaki tek fark,İtalya'dakinin beyaz,Almanya'dakinin siyah renkte olması.Köln civarındaki kömür madenlerinden uçup gelen kömür tozlarının yapışıp kalmasıyla burası böyle esmer bir hal almış.Ne kadar uğraşsalar da tam olarak temizlemeyi başaramıyorlarmış katedrali.
Katedralin girişi.
Katedralin içi muazzam büyüklükte.Şu ana kadar gördüğüm kiliselerden en büyüğü,tabii Vatikan hariç.
Vitraylara yine hayran hayran bakmaktan kendimi alamıyorum.
Ama itiraf etmeliyim ki kiliselerde fazla durmak beni hemen bunaltıyor.Vatikan'da dolaşırken de aynı şey olmuştu,bir süre sonra boğulacağım sanmış,kendimi dışarı atmıştım.Burada da fazla kalamıyorum.
Katedralin kapısının önü gösteri yapıp para toplayan pandomimcilerle dolu.
Katedralden çıktıktan sonra kalan 2 saatlik vaktimizde hemen katedralin yakınındaki alışveriş yapılabilecek geniş caddeleri dolaşıyoruz.Orada gezerken kendimi İstanbul'daymış gibi hissediyorum.Aynı İstanbul'daki gibi müthiş bir kalabalık,bir hareket...Kafanızı çevirdiğiniz her yerde görebileceğiniz Türk dönercileri,yürürken sık sık kulağınıza çalınan Türkçe konuşmalar da bunda etkili oluyor tabii.Resmen Türkler istila etmiş Köln'ü :)
Caddede dolaşırken Lego'nun mağazası dikkatimi çekiyor.Daha önce hiç Lego mağazası görmediğim için çok ilgimi çekiyor orası.Şu fotoğraftaki benden büyük adamı legolardan yapmışlar,acayip.Biz de daha evde Deniz'le legodan küçük bir araba yapmak için uğraşıp duralım :)
Bu arada kolonyanın Köln'den yani orjinal adıyla Cologne'den geldiğini biliyor muydunuz?Bizim kolonya meğer "Köln suyu" demekmiş.Caddede bir sürü kolonyacı dükkanı ve çok değişik kokularda kolonyalar vardı.
Köln'e kısa ziyaretimiz bitti.Amsterdam yolunda üzerinden geçtiğimiz nehir Ren Nehri.Aslında Fransa'daki Sen Nehri bu,Almanya'ya gelince adı Ren olmuş.
Nehrin üzerinde dileyenleri gezdirmek için gidip gelen teleferiğe bir selam verip yolumuza devam ediyoruz.
Almanyanın aklımdaki imajını böyle fotolar yerle bir ediyor bayılıyorum : )
YanıtlaSilmüthiş fotoğraflardı yine :)))
YanıtlaSilher yerini görmesem de bence alman köyleri alman şehirlerinden daha güzel!
YanıtlaSilepey kapsamlı bir geziymiş bu arada. gezinin gözbebeği neresi idi senin için, merak ettim. paris?
lego magazasından bolbol lego alsaydınız bralarda duzgun lego bulmakda ben zorlanıyorum..
YanıtlaSilMine,aynen,benim kafamda da kötü bir imajı vardı.Beni şaşırttı Almanya :)
YanıtlaSilİlknurum,sağol canım :)
YanıtlaSilAlkım,bir kaç saat Almanya'daydık ama bende oluşan imaj da aynen seninki gibi oldu.Gözbebeği,hmmm,Paris,bir de Amsterdam :)
YanıtlaSilNohut oda,almak istedim ama ilk geçişte elimde yük olmasın diye almadım,sonra da tekrar o tarafa uğramaya vaktim kalmadı.Kısmet değilmiş,n'apalım :)
YanıtlaSil